0
Rana lüks bir cafenin tuvaletinde aynada kendine
bakıyordu. Bembeyaz bir suratı vardı. Arkadaşları ona 'hayalet' lakabını takmıştı bu yüzden.
Çantasından çıkardığı fonda tenle yüzünün son
halini verdi. Siyah mini bir elbise giymişti. Küt siyah
saçlarıyla bir vampiri andırıyordu. Parmak ucunu
kurumuş dudağında gezdirdi. Dolgun dudağının
kıvrımlarını hissedebiliyordu. Çantasını ve paltosunu astığı yerden aldı. Aynada kendine son
bir kez daha baktıktan sonra arkadaşlarının yanına
gitti. Masada üç kişi gülerek bir anıyı paylaşıyorlardı. Biraz sesli gülerek dikkat çeken sarışın kızın ismi
Esma'ydı. Özel bir okulda ingilizce öğretmeniydi.
Beyaz tişört üstüne yeşil bir ceket giymişti. Altında
ise jeans vardı. Boynunda ise güzel bir fular
vardı. Burberry'dir kesin diye düşündü Rana.
Masaya yaklaşınca kumral saçlı yakışıklı genç, Prensesim de gelmiş diyerek ayağa kalktı.
Rana yanak yanağa öpüşmek için kafasını uzatmıştı
ki yakışıklı, Rana'nın dolgun dudağını yakaladı ve
ateşli bir şekilde öptü. Dudaklarını birbirinden
ayrılınca göz göze geldiler. Oğlan ateşli gözlerle
Rana'ya bakıyordu. Rana nefessiz kalmıştı. Gerçekten inanılmaz biri diye düşündü
Rana. Onu etkileyen ateşli genci ismi Fatih'ti. Tıp
fakültesinden daha yeni mezun olmuştu. TUS'ta
inanılmaz bir başarı gösterip, istanbul'un en iyi
yerinde uzmanlık eğitimi alıyordu. Önü açık, zengin
ve yakışıklı biriydi. Rana için bir hediye gibiydi. Sonra Fatih, Rana'nın çantasını ve paltosunu alarak
Rana'ya rahatça oturması için fırsat verdi. Rana ise
teşekkür edip oturdu. Selam Rana dedi Esma'nın
yanında oturan gözlüklü genç. Onun da ismi
Oğuzhan'dı. Esma'nın nişanlısıydı. O da doktordu.
Daha TUS'u iyi bir skorla geçememişti ama özel bir hastanenin acil servisinde çalışıyordu. Fatih ile aynı
tıp fakültesinden mezundu. Selam diye cevap
verdi Rana. Selam Esma. Fuların çok güzel dedi
heyecanla. Selam canım. Çok teşekkür ederim
dedi sevinerek Esma. Ne kadar doğal biri diye
düşündü Rana onun cana yakın gülüşünü görünce. Kız milleti. Hatrını sormadan kıyafetlere
saçlara övgü yapıyorlar dedi Oğzuhan. Fatih de
gülerek onayladı. Kızlar ise yan yana baktı. Sonra
kahve siparişi vererek harıl harıl konuşmaya
başladılar. Rana sıcak mochasını yudumlarken cafenin dışına
baktı. Kar yağıyordu. insanlar hızlı adımlarla
yürüyordu. Kimileri ise kar oynuyor ya da fotoğraf
çektiriyorlardı. istanbul gibi bir kent pek aşina
değildi kara. içini bir hüzün kapladı. Ağlamak
istiyordu nedense. Öyle değil mi Rana? diye sordu Fatih, Rana'nın dikkatini çekmek
için. Efendim? dedi muhabbetten kopan
kızcağız. Şu bana bahsettiğin ormandaki kulübeyi
anlatıyordum. Hani hayaletli olan. dedi Fatih. Rana
olayı kaparak hızla anlatmaya başladı. Evet.
Hayaletli olduğunu söylüyorlar. Eskiden orada bir oduncu yaşarmış. Köy halkını pek sevmezmiş.
Kestiği odunları satması için karısı yollarmış. Her
yolladığında ise ondan geri geleceğine dair söz
istermiş. Karısı da söz verirmiş ama bir vakit geri
dönmemiş. Oduncu çok endişelenmiş. Köye
istemeye istemeye gitmiş. Karısını köy meydanında bir adamla kırışırken görmüş. Sinirlenerek
kulübesine dönmüş. Karısının kendisi aldattığını
düşünerek intihat edecekmiş gibi kapı çalmış sonra.
Adam kapıyı açtığında karısını görmüş. Kadın
gülüyormuş. Oduncu bu gülüşe o kadar iğrenmiş ki
baltasını kaptığı gibi karısını öldürmüş orada. Sonra intihar etmiş. Köy halkı oduncunun karısının uzun
süredir gelmediği fark edip edişelenmişler.
Kulübeye gittiklerinde çürümüş cesetleri görmüşler.
Köy halkına göre cesetler zamanında kaldırılmadığı
için hayaletleri kulübeye yuva yapmış. işte o
kulübede şimdiler paranormal aktiviteler söz konusuymuş. Pencerelerden birden kapanıyormuş.
Tık tık sesleri geliyormuş diye hikayeyi tamamladı
Rana. Turist çekmek için iyi numara diye güldü
Oğuzhan. Fatih ise Ya gerçekse? diye sohbeti
kızıştırıyordu. Rana tepkisizdi. Esma ise korkmuşa
benziyordu. Hayalet değil de cin olabilir. Cinler
genelde kuytu yerlerde yaşar dedi tüm
ciddiyetiyle. Oğuzhan ile Fatih kahkahayı patlattı. Rana ise gerilmişti. Bebeğim benim inanıyor
musun hala öyle şeylere dedi Oğuzhan. Tıp
mezunu bu iki kişi ateist idi. Başta tanrı olmak üzere
birçok şeyin varlığı kesinlikle ret ederdi. Cin de
onlardan biriydi. Öyle deme Oğuzhan. Birçok
hikaye var böyle. Annanem mesela cinler tarafından kaçırılmaya çalışılmış. Kadıncağız her
anlattığında gözleri yaş gelir dedi Esma. Eskiden
eğlence araçları kısıtlı olduğu için insanlar böyle
eğleniyordu dedi Fatih. Oğuzhan da onları
onayladı. Sen ne düşünüyorsun Rana? Sen de
inanıyor musun? diye sordu. Rana hemen cevap vermedi. Düşündü. Sonra da inanıyorum ben
cinlerin varlığına ama o kulübeye dair hiçbir şeye
inanmıyorum dedi. Fatih ise yaramaz bir çocuğu
taklit eder gibi, Beraber kaldığımıza göre neden
bu hafta sonu o kulübeyi ziyaret etmiyoruz? diye
teklif attı ortaya. Bu teklif Oğuzhan'ı heyecanlandırmıştı. Evet, evet! Hem size kanıtlamış
oluruz paranormal aktivitelerin olmadığı. Rüzgar ve
ağaçtan düşen şeylerin nasıl yanlış yorumladığı
hakkında video blog bile yaparız orada dedi. Esma
kafasını sallıyordu. Bilemiyorum. Ben korkarım
öyle yerlerden dedi. Oğuzhan ile Fatih, Esma'nın korkusunu görünce heyecanlanarak
gülüyorlardı. Rana gitmek ister misin oraya?
dedi. Benim için farketmez diye cevap verdi Rana.
Biraz tartıştıktan sonra gitmeye karar verdiler. Cuma akşamı Fatih ile Oğuzhan kiraladıkları cip ile
Rana'nın evinin önüne gelmişlerdi. Rana çoktan
hazırdı. Dağ çantasını sırtına alarak zar zor cipin
yanına geldi. Bagaja koyduktan sonra çantasını
arka koltukta yerini aldı. Esma ile yanyana
oturuyorlardı. Arabayı Fatih kullanıyordu. Oğuzhan da öndeydi. Selamlaştıktan sonra kulübeye gitmek
için yola koyuldular. Muhabbet ederek dikkatli
dikkatli gidiyorlardı çünkü hala kar
yağıyordu. Cidden hastanedeki hayatlarınız çok
sıkıcı olmalı böyle eğlencelere deli para
harcadığınızı düşünce dedi Esma. Rana hak verdi. Böyle insanları anlamıyordu. Ancak Esma'yı
destekleyen hiçbir hareket yapmadı. Yapma Esma!
Söz yaz gelir gelmez Bodrum'a gideceğiz dedi.
Sarışın kızımız ise ses çıkarmadı. Yol yormuş olacak
ki uzun süre kimse konuşmadı. Nihayet köye
gelmişlerdi. Köy meydanında kimse yoktu. Bu soğuğu düşününce çok doğaldı. Ne yapacaklarını
şaşırmışlardı. Allah bilir kulübe köyün
neresindeydi. Şurada bir kahvehane olacaktı.
Oraya soralım dedi Rana. Herkes şaşırmıştı. Sen
daha önceden buraya geldin mi? diye sordu Esma.
Rana ise heyecanlanarak, Burası bizim köy dedi. Cafedeyken bahsetmedin dedi
Oğuzhan. Bahsetme gereği duymamıştık çünkü
kulübe hikayesini bildiğine göre anlarsınız diye
düşündük dedi Fatih. Kulübenin yerini bilirsin o
zaman? diye sordu Esma. Küçükken bilirdim ama
uzun zaman oldu. Karda kışta kaybolmayalım benim ekgib bilgilerim dedi. Herkes hak vermişti.
Bu havada kaybolmak ölüm demekti
neredeyse. Hayatım nerede o bahsettiğin yer?
diye sordu. Rana tarif etti. Kahvehanede ışık
yanıyordu. Ben sorayım dedi Fatih. Rana itiraz
eder gibi, Köy halkı muhafazakardır. Tek başına geldiğini söyle. Gazeteci falan olduğunu söyle.
Böyle iki kız iki erkek olduklarımızı görünce
sinirlenebilirler. dedi. Örümcek kafalılar demek
ki dedi Oğuzhan. Rana onu görmemezlikten
gelerek Fatih'e baktı. Tamamdır deyip
kahvehaneye doğru yöneldi Fatih. Beş dakika sonra geldiler. Tarifi aldım. Hadi gidelim dedi
Fatih. On beş dakika sonra nihayet gelmişlerdi. Cipin
farları kulübeyi aydınlatıyordu. Tamamen odun
yapılmıştı. Sadece iki penceresi vardı. Ne çok büyük
ne de çok küçüktü. Ormanın tam ortasındaydı.
Erkekler heyecanlanmıştı. Esma ise Şaka olmalı diyerek şikayet etmeye başladı. Kulübenin içine kar
pek uğramamıştı. Tertemiz duruyordu. Eşyaları hızla
içeri taşıdılar.