0
Birinci bölüm; sihirli dolmuş: bugün alaska'ya vardım sonunda. Bir buçuk yıllık hayallerim yolculuğum ve karıştığım hayatlar. Taksideki adam ile bir birimizle çok kaynaştık hatta bana bir çift çizme bile verdi. -seni en fazla buraya kadar getirebilirim dostum. Dedi bana arkamı dönerek "teşekkürler her şey için" -umarım hayatta kalırsın bol şanslar. "umarım." dedim ve bir anlık motor sesi ve egzos dumanı. Bu egzos dumanı insanlarin beni son zehirleyişi olacaktı. Geldiğim yer çok temiz ve saftı. Bembeyaz bir tabaka kaplamıştı heryeri. Masa örtüsü gibi. Hiçbir medeniyet belirtisi olmayan bir yer tam da hayalimi tatmin edecek bir düzeyde. Yürüdüm... Yürüdüm... Çok yol kat ettim. Yolda bir geyik gölden su içiyordu; bir an gözüm dolar gibi oldu bakıştık uzun süre. Sonra bana doğru koşmaya başladı. "ayy hoşt dıbınakoduğumun" dememle ağaca tırmanmam bir oldu. Neyse kısa bir anlık hadise sonucu en tepeye çıkmam lazımdı; çevremi daha iyi takbit edip, gözlemleyebilmem için. Nereye gittiğimi bilmemek bana güven veriyordu. Yerde karın altında neyse ki; turşusuz, mayonezsiz lavaşa sarılı et döner buldum ve ilk öğünümü yedim. Şuraya kamp kurayım dedim ağaca tırmandım çevreyi gözlemlemem için. Bir de ne göreyim dağın tepesinde bir dolmuş. Olabildiğine heyecanla koştum, dere tepe düz gittim. Dolmuştu bu camın üstünde "maşallah" dikiz aynasında nazar boncuğu asılı bir dolmuş inanamadım. iyice bir keşfettim dolmuşu. Dolmuşta soba ne arar diye sormayın zaten yoktu da anasını satayim. Hemen arka uzun koltuğu temizledim iyice bir temizledim. Doğa da bulduğum battaniyeyi yerleştirdim bir kenara. Yine doğada bulduğum slikonlu istikbal yastığı hemen koyu verdim koltuğun başucuna. Bagajı kontrol etmek için koyuldum. Bulduğum şeylere inanamayacaksınız; olta takımı, 12 kalibre tüfek, ayı postu, kürk, pirinç ve çanak çömlek. Bunlar benim yaşamımı bir hayli kolaylaştıracaktı. Neydi benim amacım? iki yüzlümü olacaktım? Hemen kürkleri olta takımımı üst üste dizip sağ yakamdan çıkardığım zippoyla yaktım. Hava soğuktu yapacak çok işim vardı. Hava kararmaya yüz tutmuştu. Kurt ulumaları duyar gibiydim. Tüfeğimi aldım ve daldım ormana. Ormanda büyük bir geyik buldum. Kasap abdurrahman ağabey bana etin nasıl saklanacağını, nasıl kesileceğini, nasıl pişirileceğini her şeyini öğretmişti ekgib olmasın. Tüfeğimi hazırladım. Ağacın dallarında asılı olan domdom kurşunlarını doldurdum tüfeğe. Geyik çok hareketliydi en doğru anı bulmak zorundaydım. Onu vurabilmek için. Sonunda geyik otlamak için duraksadı eğildi hazırdım işte o an gelmişti "tak fişi bitir işi, tak fişi bitir işi" sesleri beynimde yankılanıyordu. Gez, göz, arpacık ve... Arkadan bir çatırtı sesi. Ağaçların arkasından süzüle körpecik yavru annesiyle otlamak için koyuldu. Ben de yavruyu kurşuna dizdim. Kuşlar bir anda ağaçlardan göğe süzülüp uçup gittiler annesi feryatlar içinde koşup gitti. Bağırıyordu. Ağladığını görür gibiydim. Ben heyecanla av noktasına koştum "bu nasıl hayvan ıyy yemem ben bunu" dedim ve bir kenara fırlattım. Annesi dönmüş yavrusunu yalarken ''ulan huur bir daha doğurursun" diyerek yapıştırdım cevabı. Neyse ki tuzum kuruydu. Ağaç dallarında asılı duran fıstıklı macar salamlarıyla karnımı bir güzel doyurdum. Koyuldum dolmuşa akşamı atlatmaya. Telefonumun şarjını sadece size bunları yazmak için harcıyorum. Birazcık güneş ışığı halen kalmıştı havada o ışıkta tek solukta 80 sayfa dayanacak ışıkta kitabımı okumaya koyuldum. Kitabımı okudum. Torpido gözünü bir araştırdım gaz lambası buldum. Hemen bir fikir yürütüp iki günde bir zorunlu durumlarda kullanmaya karar verdim bu lambayı. Neyse ilk günüm böyle geçti işte dostlar. Olabildiğine özet geçmeye çalıştım. Aldığınız her risk hayatınızı kolaylaştırsın.