/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +3 -1
    ---
    Hikayeye başlamadan önce bu kısmı okuyun!

    Öncelikle hepinize merhabalar diyor ve birkaç uyarıyla hikayeye başlıyorum. Bu hikaye ramazan boyunca her gün ana karakterin 1 anısı şeklinde gidiyor. Tabii bazı anılar uzun olduğu için 2 günde tamamlanan anılar da olacak. Bu bir ramazan serisidir ve en azından kısa bir vakit de olsa geçirmeniz amacıyla paylaşıyorum. Eğer serimi okumadıysanız ve daha fazla hikaye istiyorsanız (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi) ni okuyabilirsiniz.

    Bu hikaye (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi) içinde bulunan Hayalet Serisi ile bağlantılıdır. Lakin ilk olarak diğerini okuma şartı koymuyorum. iki karakterin de hayatı birbirinden bağımsız hareket ediyor. Onun için ilk bu hikayeyi de okusanız bir şey kaybetmezseniz.

    Ana karakterin ismi Merqury'dir. Bunu da aklınızdan çıkarmamanızda fayda var. Notlarım bitti, hikayeye başlıyorum. Keyifli okumalar.

    ---

    15 TEMMUZ 2026

    Yaz ayındayız. Hava çok sıcak. Oturma odasındayız. 7 yaşında bir çocuk için bile oldukça sıcak. Evet, 7 yaşındayım. Vantilatör odayı soğutmak için yetmiyor. Annem ve babam vantilatöre yapışarak odanın soğumasını daha da zorlaştırıyorlar.

    Anne-"Niye hava bu kadar sıcak? Küresel ısınma sonunda başladı mı ne?" Annemin sitem etmesine hak veriyorum. Babam da:

    Baba-"Vantilatörün önünden çekil de oda serinlesin." Babam da vantilatörün önünde duruyor.

    Anne-"Bana diyene bak, sen de çekil o zaman."

    Baba-"Bu böyle olmayacak. 3 diyince ikimiz de çekilelim."

    Anne-"Anlaştık. Sayıyorum. 1... 2... 3." dedi ve ikisi de çekildi. Ben hemen vantilatörün önüne geçtim. Püfür püfür esiyor...

    Baba-"Bak hele uyanığa! Merqury. Çekil oradan!" Mecburen çekilmek zorunda kaldım. Babamı kolay kolay kızmaz, ama kızarsa da gerçekten sonuna kadar kızar. Bu huyunu 7 yaşında olmama rağmen biliyorum.

    Anne-"Alışveriş yapılması lazım." Babam bunu duyunca birden heyecanla ayağa kalktı ve:

    Baba-"Güzel! Marketlerde klima vardır. Hemen gidelim. Hadi hadi hazırlanın." Annem koşarak odadan çıktı. Ben de annemin peşinden gittim. Annem beni giydirdi, sonra da kendisi giyindi. Babam da odaya geldi ve üstünü giyindi. Hepimiz arabaya geldik ve babam arabayı çalıştırdı. Klimayı da açtı.

    Baba-"Ohh bee! Dünya varmış. Yemin ediyorum araba da klimasız olsa ne yapardık bilmiyorum."

    Anne-"Neyseki sana klimalı alalım diye ısrar etmişim." Ben de arkada oturuyorum. Ben de serinledim. Serinledim de yanımda yaşlı bir amca oturuyor. Bu kim? (Merqury= m)

    m-"Baba, bu yaşlı amca kim?" dedim ve amcayı işaret ettim. Babam yerine annem sakin bir şekilde cevap verdi.

    Anne-"Orada kimse yok oğlum. Yine hayal görüyorsun."

    Amca-"Sen beni görebiliyor musun?"

    m-"Tamam anne." Evet, arada hayal görüyordum. Babam bunun çocukluğumdan dolayı olduğunu söylüyordu, annem ise babama katılmayarak bir pgibologa zütürmeyi öneriyordu. Ve savaşı kazanan babam olmuştu.

    Amca-"Beni duyabiliyorsun değil mi? Bana yardım etmen lazım."

    m-"Amca, sen yoksun. Seninle konuşamam." Annem ve babam arabada sohbete dalmıştı.

    Amca-"Ben öldüm, huzura kavuşamıyorum."

    m-"Huzura kavuşmak ne demek?"

    Amca-"Cennete gitmek demek. Cennete gitmek istiyorum ama gidemiyorum. Bana yardım etmelisin."

    m-"Ne yapmam lazım?" Bu birkaç kez başıma geldi. Genelde yardım etmeden bırakmıyorlar. Ama huzura kavuşmayı ilk kez bu amca söyledi. Babama sorduğumda eğer gideceklerse yardım etmemi söylemişti. Tabii tehlikeli şeyler yapmamak şartıyla. Bu yaşlı amca da ben yardım etmeden gitmeyecek.

    Amca-"Benim altın bir yüzüğüm vardı. Ölmeden önce onu kaybetmiştim. Rahmetli karımın hatırasıydı. Ona annesinden kalmış. Onu da zamanı gelince kızıma vereceğime söz vermiştim ama kaybettim. Yaşarken yıllarca aradıysam da bulamadım. Ama artık buldum. Bahçede toprağın altında. Onu alıp kızıma zütürmeni istiyorum. Küçüksün ama senden başkasından yardım isteyemem." Dediğinden pek bir şey anlamadım. Sadece yüzük bulmam gerektiğini ve onu birine vermem gerektiğini anladım.

    m-"Tamam, bulurum. Nerede?"

    Amca-"Şu an nereye gidiyorsunuz?"

    m-"Markete gidiyoruz."

    Amca-"Onu sormuyorum yavrum, market nerede?" Bilmiyorum ki.

    m-"Anne, market nerede?"

    Anne-"200 metre ileride." Normalde sabret varacağız falan derdi. Dalgınlıktan direk metre cinsi verdi.

    m-"200 metre ilerideymiş." Tabii o zamanlar 200 metrenin tam olarak ne kadar olduğunu bilmiyorum.

    Amca-"Hah! Güzel. Benim de evim oralarda. Yüzük de evimin bahçesinde. Onu oradan çıkarıp kızıma verirsin."

    m-"Başkalarının bahçesine izinsiz girilmez."

    Amca-"Benim bahçem ama. Ben izin veriyorum."

    m-"Sen gerçek değilsin ki." Amcanın gözü seyirdi.

    Amca-"Gerçeğim yavrum. Gerçek olmasam seninle nasıl konuşacağım?"

    m-"Anne, yanımdaki yaşlı amca gerçek mi?"

    Anne-"Değil dedim ya oğlum."

    m-"Tamam. Gerçek değilmişsin." Amca bayağı sinirlendi.

    Amca-"Gerçeğim diyorum ya! Neyini anlamıyorsun. Sen gir bahçeye, yüzüğü al, kızıma ver. Ondan sonra ne yaparsan yap!" Onunla konuşmaktan sıkıldım. Dediğini yapsam iyi olur.

    m-"Tamam, yapacağım."
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +1
    En sonunda babam arabayı durdurdu. Arabadan indik ve markete girdik. Yaşlı amca da beni takip ediyor.

    Amca-"Ev karşıki bina. Marketten çık o eve git."

    m-"Ama annem kızar."

    Amca-"Hemen verip geri döneceksin. Hem kaybolduğunu fark etmezler bile." Annemden ayrılmaya korkuyorum. Ama yapmazsam bir daha buraya gelemem ve yaşlı amca da benim peşimi bırakmaz. Annemin elini bıraktım.

    Anne-"Elimi tut kaybolursun ha."

    m-"Kaybolmam." dedim ve arkalarından takip etmeye başladım. Babam annemden ayrıldı ve ben de annemin peşinden gitmeye devam ettim. Annemin gözü üzerimdeydi. Makyaj malzemelerinin olduğu reyona gelince dikkati dağıldı ve ben de oradan kaçtım. Dışarı çıktım ve yaşlı amcayı takip etmeye başladım. Amca gereksiz bir biçimde hikayesini anlatmaya başladı:

    Amca-"Karım ile evlendiğimizde tek varlığımız o yüzüktü. Ben satması için ısrar etmiştim ama o hiçbir zaman satmadı. El oyası ördü sattı, ben de amelelik yaptım ve sonunda hayatımız düzene girdi. Şu an kızımın ve damadımın oturduğu evi aldık. 4 çocuğumuz oldu ama üçü bebekken vefat etti. Tek yaşayan kızımız buydu. Son doğan çocuğumuz da o olduğu için ismini Hayat koyduk. Belki yaşar diye ve yaşadı da. Neyse geldik. Zile bas." Zilleri bahçenin dışında. Zile bastım ve beklemeye başladım. Zilin diyafonu yoktu.

    Amca-"Bu zili ben çekmiştim, o zamanlar diyafon pek bulunmuyordu... " Hala konuşuyor. En kısa zamanda bu işi çözmeliyim. Bir kadın çıktı ve kapıya kadar geldi. Kapıyı açtı:

    Hayat-"Ayy, ne kadar sevimlisin sen öyle. Kimsin sen bakalım? Ne istiyorsun?" Hayat ablanın çocukları seven biri olması tamamen benim şansıma.

    Amca-"Sen beni takip et." dedi ve önden yürümeye başladı. Ben de çocuk aklıyla:

    b-"Bu bahçede yüzüğünüz kaybolmuş da. Onun yerini amca biliyormuş."

    Hayat-"Ne yüzüğü? Ne amcası?"

    b-"Annenizin altından bir yüzüğü varmış. Onu çıkarmamı istiyor, eğer çıkarmazsam beni rahat bırakmazmış" Hayat abla bir süre durdu.

    Hayat-"Rahmetli annemin yüzüğü. Rüyanda mı gördün yoksa?" Bu da ne samanyolu tv izlemiş arkadaş.

    b-"Hayır, amca şu an bana yerini gösteriyor." dedim ve içeri girdim. Karşı çıkmadı. (Gelecekten not: Teşekkürler televizyon... )

    Amca-"Burada. Kaz burayı." dedi ve ben de elimle kazmaya başladım. Tabii kaz diyince o zamanlar kafa elle kazmaya gidiyor.

    Hayat-"Bak, eğer beni kandırıyorsan kimse seni elimden alamaz." Abla böyle söyleyince korktum. Ya gerçekten yüzük çıkmazsa? (Gelecekten not: Tam bir salak. Hem kendin güvenmediğin birini içeri alıyorsun, üstelik çocuk. Hem de tehdit ediyorsun. Yasalara göre bile ben haklıyım.) Uzun bir süre kazdıktan sonra sonunda hissettim. Evet, yüzük. Yüzüğü çıkardım. Hayat ablanın gözleri faltaşı gibi açıldı. Yaşlı amca da yeşil parlamaya başladı. Yeşil parlamaya başlayınca kayboluyorlar. Bu iyiye işaret.

    Amca-"Sonunda. Sonunda gidebilirim. Karımı ve çocuklarımı kaç sene beklettim. Teşekkür ederim evladım. Umarım hep iyi insanlara denk gelirsin." dedi ve kayboldu. Gitmesine sevindim. Gerçekten. Her tarafım çamur oldu. Ellerim de. Yüzüğü Hayat ablaya uzattım. O da aldı. Bir süre inceledi ve ağlamaya başladı.

    Hayat-"Evet, bu o. Rahmetli annemin yüzüğü. Babam... Burada mıydı? Bir amca yerini gösterdi demiştin."

    m-"Evet, ama gitti."

    Hayat-"Nereye gitti? Babam burada değil miydi?" Kadın kafayı yedi.

    m-"Cennete karısının yanına gittiğini söyledi. Yüzüğü kaybettiği için cennete gidemiyormuş." dedim ve Hayat abla bana sarıldı.

    Hayat-"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim." dedi ve ağlamaya devam etti. Ben ise hiçbir şey anlamamıştım. Dışarıdan annemin ve babamın sesleri geliyordu.

    Anne-"MERQURY! NEREDESiN MERQURY!"

    Baba-"MERQURY! ÇABUK GEL BURAYA!" Annem ve babam beni öldürecek. En sonunda Hayat abla benden ayrıldı Gözyaşlarını sildi ve:

    Hayat-"Seni arıyorlar galiba." Ama ben fena korkuyorum. Oraya gittiğimde bana çok kızacaklar.

    Hayat-"Korkma bu kadar. Ben hallederim." dedi ve ellerimi hortumla yıkadı. Daha sonra elimden tuttu ve bahçeden dışarı çıktık. Annem ve babam marketin kapısından beni gördüler ve yanıma koştular.

    Anne-"NEREDESiN OĞLUM SEN HA! YÜREĞiME iNDiRDiN!"

    Hayat-"Kusura bakmayın. Ben de marketteydim de çocuk muhtemelens sizi benimle karıştırmış ve benim peşimden gelmiş. Zaten yüzümü görünce korktu ve yere düştü, üstü başı çamur oldu. Biz de tam geri markete dönüyorduk." Kesinlikle yalancılık konusunda kitap yazsa okunur. Hayat abla göründüğü kadar saf biri değil.

    Anne-"Ayy kusura bakmayın. Elimden tutuyordu ama hava sıcak eli terledi diye elimi bıraktı. Size sorun çıkardı mı?" Annem sakinleşmişti. Babam da sinirli bakmıyordu. Ohh be.

    Hayat-"Asıl siz kusura bakmayın. Benim yüzümden oğlunuz kayboldu diye korktunuz. isterseniz evime gelin bir soluklanın."

    Baba-"Teşekkürler. Biz evimize geçelim. Size rahatsızlık vermeyelim. Hem çocuğun üstü kirli. Başka zaman geliriz."

    Hayat-"Ne zaman isterseniz gelebilirsiniz. Ama mutlaka gelin." dedi ve vedalaştılar. Sonra da arabaya geçtik.

    Anne-"Kız ne kadar cana yakındı."

    Baba-"Evet hayatım ama önce Merqury ile konuşmamız lazım. Artık niye annenin elini bırakmaman gerektiğini anladın değil mi? Eğer o ablan değil de başka biri seni bulmuş olsaydı... " Bahsettiğim babamın kızdığında susmama durumu. Araba boyunca devam etti. Her türlü ihtimali söyledi. Ama ben bu durumda kendimi mutsuz hissetmiyorum. Hayat ablanın yüzüğü bulunca ağlaması ve bana sarılması nedense beni mutlu etti. Önemli bir şey başarmışım hissi yaşattı. Ve artık bir şeyi anlıyorum. Bu görülmeyen şeyler gerçekte önceden yaşamış kişiler. Yani hayal değiller.

    ---

    YARIN GÖRÜŞÜRÜZ.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    +1
    SERi iLERiKi BiR TARiHE ERTELENMiŞTiR! OKUYAN (VARSA) HERKESE TEŞEKKÜRLER.
    ···
    1. 1.
      +1
      :( çok mu ileri
      ···
  4. 4.
    +1
    19 OCAK 2029

    m-"Anne ben çıkıyorum."

    Anne-"Hadi iyi dersler." dedi ve ben de kapıyı çekip dışarı çıktım. Kar yağıyor, ağzımdan buhar çıkıyor. Dışarısı soğuk ama montun içinde sıcacık bir şekildeyim. Atkımı ağzıma bağlamama rağmen aradaki boşluktan duman çıkıyor. Kışı seviyorum. Her yer bembeyaz. Eldivenimi çıkardım ve yerden kar aldım. Soğuk. Geri bıraktım ve eldivenimi giyindim. Uzakta bir sokak köpeği gördüm. Son zamanlarda mahallede sokak köpeklerinde bir artış oldu. Ama kimse bir şey söylemiyor. Yakında olsa gidip severdim ama her seferinde uzakta görüyorum. Şans işte. Geç kalacağım Fazla oyalanmasam iyi olur. 10 yaşındayım. 4. sınıfa gidiyorum. Okulun bahçesine geldik. istiklal marşı okuduktan sonra sınıfa geçtik. Yakın arkadaşım Sinan her zamanki gibi yanıma geldi.

    Sinan-"Günaydın Merqury. Ödevini yaptın mı?" Sinan'ın tek gıcık kaptığım huyu. Gelir gelmez ödevi yapmadığımı bile bile ödevi yaptın mı diye sorar, ben yapmadım derim ve 'yav çok kolaydı nasıl yapmadın' diye tepeme çıkar. Ama bu sefer hazırlıklı geldim. Ödevi yaptım. Tabii bu elektriklerin kesilmesi ile bilgisayara geçememem sayesinde ödevi yaptım. Evde canım sıkıldı ve ben de ödevi yaptım.

    m-"Yaptım Sinan. Bak." dedim ve ödevi gösterdim.

    Sinan-"Ben yapmamıştım kanka, gösterdiğin iyi oldu." dedi ve kağıdı elimden alıp kendi kağıdına geçirmeye başladı. SEN CiDDi MiSiN? LAN! O KADAR HAZIRLIK YAPMIŞTIM! HEPSi MAHVOLDU. Mahvolmasına izin vermeyeceğim.

    m-"Çok kolaydı nasıl yapmadın? 1 saat bile sürmedi ödevi yapmam." Hayır, yaklaşık 3 saat ödeve uğraştım. Ödevin 2. saatinde elektrik gelse de hırs yapıp ödevi bitirmiştim.

    Sinan-"Sorma kanka ya. Haftasonu köye gittik. Ben de ödev kağıdımı evde unutmuşum köyde ödevi yapamadım. Köyden dönüşte yaparım dedim geç döndük uyudum." Her şeye de bahanesi var. gibeyim. Ne güzel onun silahını ona karşı kullanacaktım. Pencereden biri içeriye bakıyor. 2. kattayız. Kesin hayalet. Göz göze gelmemeye özen gösterdim. Önceden herkese hayaletleri gördüğümü söylüyordum, hatta sınıf arkadaşım olan bir kıza göstermeye çalıştım ama o ağlayıp gitti. Sınıftaki herkesle aram bozuldu. Zar zor sınıftaki arkadaşlarımla aramı düzelttim. O günden sonra insanların bunu söylememden rahatsız olduğunu anlayıp bir daha hayaletler hakkında konuşmamaya karar verdim. Öyle de yapıyorum. Bir hayalet gelip benimle konuşsa bile kesinlikle cevap vermiyor ve temas kurmuyorum. Eğer çok ısrar ederse tuvalete gidip orada konuşuyorum. Bir kere dışlandım, bir daha dışlanmak istemiyorum. Öğretmen geldi ve ders başladı.

    Dersler bitti ve dışarı çıktık. Sinan ile evimizin yolu ters olduğundan okul çıkışı vedalaştık ve ben eve doğru yürümeye başladım. Birkaç arkadaşım beraber yürüyorlar ama yine de yanlarına gidip onlarla sohbet edemiyorum. Eğer yolda bir hayalete denk gelirsem yürümemi engelleyebilir. Hayaletleri görmekten nefret ediyorum. Hayalet olarak kalsanıza işte. Nasıl bana dokunabiliyorsunuz ki? Ellerim cebimde eve yürümeye başladım. Kar gerçekten çok güzel. Acaba eve gitmeden önce kardan adam mı yapsam? Babam bir kere göstermişti. Tamam, zaten hoca dersi erken bitirdi. Yaklaşık 2 saatim var. Küçük bir karı alıp yuvarlamaya başladım. Yuvarladım ve sıkıştırdım. Belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra yerden kar ekledim. Ekledim, ekledim ve ekledim... Ellerim eldivende olmasına rağmen üşüdü ama yine de aldırış etmiyorum. En alt kısmı bitti. Şimdi ikinci kısmını yapmada...

    Kardan adamım tamamlandı. Pek... Olmadı gibi. Ama gözlerini ve burnunu koyunca olacak. Eve gidip zeytin ve havuç alayım. Hatta burnu için dal koyabilirim. Ama gözleri için zeytin şart. Eve gitmem lazım. Eve doğru yürümeye başladım. Umarım annem dışarı çıkmama izin verir. Gelirken bir köpek gördüm. O da bana doğru geliyor. Sokak köpeği ama çok tatlı duruyor. Üşüyor mudur acaba? Gidip yanına biraz seveyim. Umarım saldırmaz. Yanına gittim ve kafasını sevdim. Köpek kafasını kaldırıp bana baktı ve ben de sevmeye devam ettim.

    Köpek-"Sen beni görebiliyor musun? Hatta dokunabiliyorsun da." Heyecanlı bir biçimde konuşmuştu. Hasgibtir. Hayır hayır hayır. Şimdi olmaz. Birden ulumaya başladı. Ulurken:

    Köpek-"MiLLET! BiZi GÖREBiLEN BiR iNSAN BULDUM. KOŞUN!" Hasgibtir. Arkadaşlarını çağırınca korktum ve koşmaya başladım. Evin tersi yönüne doğru koşuyorum. Neden normal bir sokak köpeği denk gelmez ki? Başka yerlerden 'bizi görebilen insan mı?' 'hemen oraya geliyorum' 'onu gördüm kaçıyor' şeklinde konuşuyorlar ve arkamdan koşmaya başladılar. Arkamı kısa bir dönüp baktığımda... KAÇ KiŞiLER LAN! 20-30 KiŞi VAR VE SAYILARI DA ARTIYOR! NE YAPACAĞIM? Koşmaya devam ettim. Okulu bile geçtim. Evden git gide uzaklaştım. Her arkama baktığımda sayıları daha da artıyor. Uzaktan Sinan'ın sesi geldi:

    Sinan-"Merqury? Burada ne yapıyorsun?" Tabii o arada üzerine doğru koşuyorum.

    m-"ARKAMDAKi KÖPEKLERi GÖRMÜYOR MUSUN?... GÖRMÜYORSUN TABii! HAY iÇiNE SIÇAYIM!" dedim ve Sinan'ın yanından geçip koşmaya devam ettim. Köpekler Sinan'ın içinden geçip koşmaya devam ediyorlar. Sinan bir ürperdi. Tabii, o sadece ürpersin. Arkamda 50 ye yakın köpek oldu. Ben de yorulmaya başladım. En sonunda buzdan dolayı kayıp yere düştüm ve hepsi üzerime çullandı. Ölecek miyim? Yalamaya başladılar. Yalamak mı? Lan! Bir salın. Dışarıdan mal mal hareketler yapıyor gibi gözüküyorum. Bazı insanlar bana bakıyor.

    -"Sonunda bizi gören bir insan" "Çok mutluyum sonunda" "Diğerlerini kurtarabiliriz" gibi sözler söylüyorlar.

    m-"Bir... çekilin üzerimden... " Bırakmamakta kararlılar. Sonunda bir ses geldi ve:

    -"iNSANI BIRAKIN! BU ŞEKiLDE DERDiMiZi ANLATAMAYIZ." dedi ve sonunda beni bıraktılar. Nefes nefese kaldım zaten. Millet bana deliymişim gibi bakıyor. En sonunda mantıklı olarak rol icabı kardan kelebek yaptım ve ayağa kalktım. Umarım yemişlerdir. Mahallenin beni deli gibi görmesini istemiyorum... Mahallenin... Ben neredeyim? Köpeklerin arasından bir Sivas Kangalı çıktı. Karşımda durdu ve:

    Kangal-"Sürünün geçici liderliğini ben üstleniyorum. Bizi görebilen ve bizi anlayan bir insan bulduklarını söylediklerinde biraz afalladım, kusura bakma. "

    m-"Ben de hepsi üzerime atladığında öldürecekler sandım." Kangal güldü.

    Kangal-"Hahaha. Sen öldürmek istediğimiz en son kişisin. Huzura kavuşmamız için senin yardımın lazım." Orada gözümle en az 60 köpek saydım. Hepsini sırayla kavuştursam bitmez.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +1
    m-"Hepinizi birden nasıl huzura kavuşturacağım?"

    Kangal-"Bizi öldüren biri var, ve her geçen gün sayımız artıyor. Tek bizi öldürse huzura kavuşurduk ama... " arkasındaki yavru köpeklere doğru baktı. Ben de onlara baktım. Daha çok küçükler. Onları bile öldürüyor.

    Kangal-"Benim neslimi boşver, gelecek nesli en azından kurtarmak istiyorum. Onun için senden yardım istiyorum. Onu durdur. Biz yapamıyoruz. Ölü olduğumuz için yaşayanların hayatlarına karışamıyoruz. Ama sen yapabilirsin. Lütfen, gelecek nesli kurtar." dedi ve başını eğdi. Başını eğince diğer köpekler de başını eğdiler. Yanına gittim ve kafasını sevdim. Genelde kendini düşünen hayaletlerle karşılaşmıştım, ama ilk kez kendisini değil de başkalarını korumak isteyen bir hayalet ile karşılaşıyorum. Daha doğrusu bir sürü ile. Ve bu ilk hayvanlara yardımım olacak.

    m-"Başını eğmene gerek yok. Yardım edeceğim. Ama şimdi eve gitmem lazım. Annem ve babam beni merak ederler."

    Kangal-"Elbette ki. Sana evine kadar eşlik edelim." Evime kadar eşlik mi edecekler?

    m-"Evim nerede biliyor musunuz ki?"

    Kangal-"Bilmiyoruz ama koku alma duyumuz keskindir. Senin kokunun yoğun olduğu yer muhtemelen evindir. Hepimiz seni koklayacağız, acil bir durumda yerini bulabilmek için." dedi ve sırasıyla köpekler beni koklamaya başladılar. Gerçekten hepsi sırayla kokladı ve yaklaşık yarım saat sonra anca bitti.

    Kangal-"Beklettiğimiz için kusura bakma. Evine gidelim." dedi ve birkaç köpek burnunu havaya kaldırıp havayı koklamaya başladı. Önden onlar arkadan da biz yürümeye başladık.

    m-"Neden sizi öldürüyor?"

    Kangal-"Biz de bilmiyoruz. Tek bildiğimiz bizi yakalıyor ve bir kafese kapatıyor, daha sonra karanlık bir odaya zütürüyor ve bizi öldürüp bedenimizi yakıyor." dişlerini sıkıp hırlamaya başladı.

    Kangal-"Küçükleri ise direk canlı canlı yakıyor." Küçük yaşta olmama rağmen benim bile tüylerim diken diken olmuştu. Öfkesini hissediyordum. Onlara yardım edebilir miyim? Edebilirim, etmeliyim. Bu kadar kişi bana güveniyor. Yapmalıyım.

    Apartmanın önüne kadar geldik. Gerçekten de evimi kolayca buldular. Oysaki ben kaybolmuştum.

    Kangal-"Buradan sonra biz sokaklara geri dönüyoruz. Eğer bir durum olursa sana haber vereceğiz."

    m-"Tamam." Bir çoban köpeği yanıma geldi.

    Kangal-"Bunu seni koruması için yanına veriyorum." Korumak mı? insanlara dokunamıyorlar ki.

    m-"Neyden koruması için?"

    Kangal-"insanlara göre yaşın küçük, ama bunu erken öğrenmek sana yardım edecektir. Ruhların sadece iyi olanları yoktur. Kötü olanları da vardır. Sana zarar verebilecek, seni karamsarlığa düşürecek veya seni hasta edecek ruhlar da var. Bu çoban köpeği bize olan yardımın bitene kadar yanında duracak ve seni onlardan koruyacak." Kötü ruhlar mı? Ölen biri neden kötü olmak istesin? Anlamıyorum.

    m-"Tamam. Peki ya kötü ruhlar ona zarar verirse?" Kangal gülmeye başladı.

    Kanga-"Hahaha. O güçsüz değil merak etme. Çoban köpeği her zaman birilerini korumaya yönelik yaşar. Hem bizi düşünmene gerek yok." arkasına döndü ve:

    Kangal-"GRUP, HERKES GÖREV VERDiĞiM YERLERiNE GEÇSiN! iyi geceler." dedi ve herkes dağıldı. Çoban köpeği de yanımdaydı.

    Eve geldim ve kapıyı çaldım. Annem kapıyı açtı. Kapı açılır açılmaz içeriye çoban köpeği önden içeri girdi. Havayı koklamaya başladı.

    Anne-"Merqury. Nerede kaldın? Bugün okuldan da erken çıkmışsınız." Hemen bir bahane:

    m-"Kardan adam yapıyordum da."

    Anne-"Sen kardan adam yapıyorsun diye biz meraktan öldük. Bir daha dışarıda oynayacaksan önce eve gel, üstünü değiştir ve sonra dışarı çık."

    m-"Özür dilerim." samimi bir özür değildi, ama özür dilemezsem annem bana kızmaya devam eder.

    Anne-"Tamam affettim, ama bir daha ilk eve gel." dedi ve mutfağa gitti. Çoban köpeği annemi koklamaya başladı. Ben de odama geçeyim bari. Odama doğru yürümeye başladım ve köpek de arkamdan geldi.

    ÇKöpek-"Sıradışı bir şey yok. Annen miydi o?"

    m-"Evet."

    ÇKöpek-"Kokunun büyük bir kısmını ondan almışsın." Ne yani? Kadın gibi koktuğumu mu ima ediyor?

    ÇKöpek-"Şimdi de babanı da koklamaya gideceğim." içimde bu soruyu tutamadım.

    m-"Neden herkesi kokluyorsun?" Bunu hep sormak istemişimdir. O da soruma soruyla karşılık verdi:

    ÇKöpek-"Siz tanışmak için ne yapıyorsunuz?" Bu çok garip bir soru. Aslında tanışmak için birden fazla yol var.

    m-"Yanına gidip merhaba diyorum."

    ÇKöpek-"Biz birbirimizi kokluyoruz. Bu da bizim onunla tanışmamızı sağlıyor. Bir daha karşılaştığımızda onun kokusunu hatırlıyoruz ve ona güvenip güvenmememiz gerektiğini anlıyoruz."

    m-"O kadar kokuyu aklınızda tutabiliyor musunuz?"

    ÇKöpek-"Siz birbirinizin yüzünü nasıl unutmuyorsanız biz de kokularını unutmuyoruz." dedi ve içeri girdi. Muhtemelen babamı kokluyor. Ben de yatağıma yattım. Bir süre sonra geri geldi ve yanıma yattı.

    ÇKöpek-"Burada uyuyacağım. Duyularım keskindir merak etmeyin, size yaklaşan tüm ruhlardan sizi koruyacağım." dedi ve gözlerini kapattı. Ben de yanıma döndüm ve kafasını sevmeye başladım. Garip bir his. Normalde annem olsa hayatta eve köpek almaz ama şu an evde kocaman bir köpek var. Belki de yaşamak istiyordu ama o adam canını umursamaz bir biçimde aldı. Umarım ümitlerini boşa çıkarmam.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +1
    Bir şey yüzümü yalıyor. Gözümü açtığımda çoban köpeğini gördüm. Ve her şeyi hatırladım. Sabah olmuş. Dünkü olay gerçekti demek.

    m-"Tamam... Dur... "

    Anne-"Kiminle konuşuyorsun?" Annemin sesini duyunca aniden yataktan fırladım. Köpek de ani kalkışımdan dolayı yataktan düştü. Ona bir özür borcum var.

    m-"Hiiç. Rüya gördüm de." Şu hayaletler yüzünden ışık hızında bahane uydurabiliyorum. Anneme hayaletlerle konuştuğumu söylediğimde 9 yaşımdaydım. Bana bayağı kızmıştı. Ama öyle böyle değil. Hatta kanıtladım, ama yine de inanmadı. Onun için annemden ve babamdan da saklıyorum.

    Anne-"O rüyaları fazla görme sen... Hadi hazırlan, okula geç kalacaksın." Anladı hayaletlerle konuştuğumu. Tabii ona göre kendi kendime konuşuyorum.

    ÇKöpek-"Annen ruhlara inanmıyor mu?"

    m-"Seninle anlaşalım, herhangi birinin yanında seninle konuşmayacağım. Yoksa bana deli muamelesi yapıyorlar. Bu arada yataktan fırlayıp seni düşürdüğüm için de özür dilerim."

    ÇKöpek-"Acımadı bile. Tamam, sen nasıl istersen." dedi ve ben de mutfağa doğru yöneldim. Köpek de arkamdan geldi. Ona isim vermem gerekiyor sanırım. Ama öldü, bir isme ihtiyacı var mı? Köpekleri neyi sever neyi sevmez pek anlamıyorum. Şu an burada olmaktan memnun mu onu bile bilmiyorum. Sadece görev için mi yanımda? Öyle olsa bile onu da huzura kavuşturmak istiyorum. Masaya oturdum ve kahvaltıyı yapmaya başladım. Annem de karşıma oturdu. Bir şeyler söyleyecek gibi bakıyor. Ve düşündüğüm de çıktı:

    Anne-"Oğlum, hayali arkadaşlarının olması güzel bir şey. Küçükken benim de vardı, adı Oya'ydı. Her derdimi dinler, her sırrımı saklar, her şeyimi onunla paylaşırdım. Ama sonra o yavaş yavaş kayboldu, çünkü ben büyümüştüm. Onun gerçek olmadığını anladım. Çünkü ona dokunamıyordum, başkalarına gösteremiyordum. Bu senin yalnızlık pgibolojinin oluşturduğu bir görüntü. O gördüğün şeyler gerçek değil."

    m-"Biliyorum anne." onaylamam gerekiyor. Çünkü inanmayacak. Nasıl inandıracağımı da bilmiyorum.

    Anne-"Eğer bu hallerin devam ederse seni pgibologa göndermek zorunda kalacağız." Pgibologa gitmek istemiyorum. Annem öyle bir anlatıyor ki kesin orada çocukları yiyorlardır.

    m-"Kimseyle konuşmayacağım anne gitmeyelim pgibologa." Annem sonuçtan memnun duruyordu.

    Anne-"Gözüm üzerinde. Eğer bir daha başka hayali kişilerle konuştuğunu görürsem pgibologa gidersin ona göre." dedi ve sofradan kalktı. Ben de gizlice köpeğe peynir uzattım.

    ÇKöpek-"Ben yaşamıyorum, yiyemem." dedi. Tamam, hayaletlerim yemek yiyemediğini unuttum. Peyniri ağzıma attım. Annem daha yeni tehdit etmesine rağmen sözünü dinlemiyorum. Bu başıma bela olacak.

    Anne-"Ben Hayat ablanlarda olacağım. Eve geç geleceğim. Baban gelene kadar dışarıda oynarsın." dedi ve üstünü giyinmeye gitti. Ben de kahvaltımı yaptım ve üstümü giyinmeye gittim. Annem ve Hayat abla çok iyi anlaşıyorlar. Aslında bu Hayat abla sayesinde oldu. Ne zaman annem ve babam markete gitseler evinde misafir etti. Hatta kocasıyla da tanıştık. Yasin abi. iyi bir adam. Ne zaman beni görse çikolata verir. Neyse, üstümü giyindim ve evden çıktım. Köpek de arkamdan beni takip ediyor.

    Dışarı çıktığımda tüm köpekler kapının önünde toplanmışlar.

    Kangal-"Uykunu aldın mı?"

    m-"Evet, aldım da bu kadar kişi neden burada?" Hemen ağzımı kapattım. Hayır, evin önünde konuşamam. Biraz uzaklaşmam lazım. Okul yoluna doğru yürümeye başladım. Köpekler de beni arkamdan takip etmeye başladı. Kangal da yanımda.

    Kangal-"Öyleyse şimdi bize yardım edebilir misin?"

    m-"Şu an yapamam. Okula gitmem lazım. Okul çıkışında size yardım edebilirim. Annem de eve geç gelecekmiş."

    Kangal-"Okul denen şey ne zaman biter?"

    m-"Bugün öğleye kadar. Yani öğlenleyin geleceğim."

    Kangal-"Bekliyor olacağız." dedi ve beni takip etmeye devam ediyorlar. Arkamda onlarca köpekle mahallede dolaşıyorum ama kimse görmüyor... Ne kötü bir talih. Acaba üşüyorlar mı? Ben montlayım ama onların sadece kürkü var.

    m-"Siz üşüyor musunuz?"

    Kangal-"Aksine, yanıyorum. Bu kadar kişinin sorumluluğu beni yakıyor. Eğer o adamı durduramazsak daha çok yanacağım." Kast ettiğim soru bu değildi ama onun aklında yalnızca o adamı durdurmak var. Karşısında onlarca köpek öldürülüp hiçbir şey yapamamak çok kötü bir duygu olmalı. Sadece biraz düşündüm. Eğer annem ve babamı diri diri yakan bir adam olsaydı ve ben sadece izliyor olsaydım, dokumamıyor olsaydım... Bir an içim titredi ve düşünmeyi bıraktım. O düşünmeyi bırakamıyor, çünkü gerçekten yaşıyor. Her ölen köpek onun sorumluluğunda. Yaşayanlar için bile sorumluluk hissediyor. Çok acı.

    Tam okuldan içeri girecekken Sinan yanıma koştu.

    Sinan-"Günaydın Merqury. Dün ne oldu ya öyle koşuyordun." Haa. Evet, korkudan büyük bir pot kırdım. Arkamdan köpekler kovalıyor dedim.

    m-"Hiiç, öyle koşuyordum. Sokakta beni bir köpek kovalıyordu da ondan kaçıyordum."

    Sinan-"Dün köpekler kovalıyor demiştin, üstelik görmediğimi de söyledin. Yine hayalatlerle falan konuşmuyorsun umarım?" Herkesten azar işitiyorum. Valla bıktım.

    m-"Yok yok. Korkudan öyle saçmaladım. Zaten ben koşarken peşimi bırakmış. Biraz geç farkettim."

    Sinan-"Anladım kanka. Sınıfa gidelim. Ödevi yaptın mı?" Hay amk. Tam ağzının ortasına çakmalık. Yine ödev diye tutturdu. Yeminle şuradaki köpekleri üzerine salasım geldi.

    m-"Yapmadım kanka, yapmadım."

    Sinan-"Nasıl yapmadın kanka? Çok kolaydı ödev."

    m-"Buna saldırabiliyor musunuz?"

    Kangal-"Eğer saldırabilseydik o adamı çoktan öldürmüştük." Aslında ciddi ciddi sormamıştım.

    Sinan-"Bir şey mi dedin?"

    m-"Ödevi dedim, sınıfta gösterirsin." Başını salladı. Neyse ki hem ego kasıp hem de ödevi göstermemezlik yapmıyor. Köpekler okulun bahçesinde beklemeye başladılar. Çoban köpeği yine peşimden geliyor. Sınıfa çıktık ve ödevi geçirmeye başladım. O arada Sinan'a:

    m-"Kanka sana bir şey soracağım. Diyelim ki köpekleri öldüren biri var. Onu nasıl durdurabilirim?"

    Sinan-"Niye böyle bir şey sordun?" Direk cevap versen ölürsün sanki.

    m-"Sadece sordum. Nasıl durdurabilirim."

    Sinan-"Polise söylersen hapse atar herhalde." işte bu! Polise haber vereceğim. Nasıl aklıma gelmedi ki bu?

    m-"Anladım kanka, teşekkürler." dedim ve ödevi yazmaya geri döndüm. Sonunda bitirdim ve ders başladı.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    +1
    Dersten çıktık. Ders boyunca vicdan azabı ırzıma geçti. Tüm köpekler bahçede beni beklediler. Ben de cam kenarında oturuyorum, ne zaman dışarı baksam köpekler gözümün içine içine bakıyorlardı. Saatlerce. Sonunda aşağı indik ve Kangal hemen yanıma geldi:

    Kangal-"Bu sefer okul bitti mi?" Sinan varken konuşmamaya çalışıyorum.

    Sinan-"Bugün bize gelsene? Yeni bir oyun aldım efsane bir şey. Onu oynarız." Oyun mu... Yok, yapamam. Köpeklere söz verdim.

    m-"Gelemem kanka, annem bugün eve erken gel dedi."

    Sinan-"Tamam kanka sen bilirsin, o zaman yarın gelirsin."

    m-"Bakarız." dedim ve vedalaştık. Sonra o kendi yoluna gitti, ben de evimin yoluna girdim. Kangal ısrarcı bir biçimde bana bakıyor.

    m-"işim bitti, gidelim." dedim ve kangal rahatlamış gözüküyordu.

    Kangal-"Beni takip et." dedi ve önden yürümeye başladı. Ben de arkasından eşlik ettim. ilk önce yerini öğreneceğim sonra da polise söyleyeceğim. Kolay olacak. Bayağı bir yol gittik. Sonunda kangal durdu ve:

    Kangal-"Burası." dedi. Burası bir petshop? Üstelik üstünde apartman var. Burada nasıl hayvanları yakabilir ki?

    m-"Burası olduğuna emin misin? Burada hayvanları satıyor, öldürdüğünü... "

    Kangal-"Eminim. içerdeki kişi bizi, hepimizi öldürdü." Arkadan onaylayan sesler gelmeye başladı. içeri girince o adamın yüzünü göreceğim. Umarım yalan söylemiyorlardır. içeri girdim ve beklediğimden daha genç bir adam karşıladı beni: (Petshopçu = P )

    P-"Hoşgeldiniz... Bir çocuk mu? Ne istemiştin?"

    m-"Sen köpekleri öldürüyor musun?" Adam direk sormama şaşırdı. (Gelecekten not: O zamanlar amma salakmışım) Ama sonra gülümsedi.

    P-" Demek sana da öyle söylediler. Yok öyle bir şey. O güzel hayvanları nasıl öldürebilirim ki? Hem günah. Ben sadece sokaktaki köpekleri yakalar ve sonra da satarım veya devletin hayvan barınağına teslim ederim. Gel sana yakaladığım köpekleri göstereyim." dedi ve arka odaya gittik. Arka odada gerçekten de kafeste sokak köpekleri var. Yavru köpekler de var.

    P-"Buradaki köpeklerin hepsini devlet gelip barınağa zütürecek. Başka da bir yerde köpek yok." Kangal sessizdi. Ama hırlıyordu.

    m-"Sizden başka kimse çalışıyor mu burada?" Kafamı okşadı.

    P-"Sen de dedektif çıktın. Yok, çalışmıyor. Tek ben burada çalışıyorum. Daha önce polis abilerin de geldiler onlar da bir şey bulamadılar." Polis de mi bulamadı? O zaman nasıl onu yakalayacağım?

    Kangal-"Burada yakmıyor. Aşağıda, kömür atıp yakıyor." Aşağıda derken... Kazan dairesinde mi?

    m-"Peki kazan dairesine buradan iniliyor mu?" Adamın birden yüz ifadesi değişti. Tiksinç bir hal aldı ve birden asabileşti.

    P-"Yeter be! Ne soru sordun lan. Defol git dükkanımdan." dedi ve kolumdan tutup çekmeye başladı. Dükkanın kapısından dışarı itti ve kapıyı da kapattı. Kolumu çok sıkmıştı, acıyor.

    Kangal-"Onu nasıl durduracaksın?" Birden patladım:

    m-"BiLMiYORUM! BiLMiYORUM!" dedim ve arkama bakmadan koşmaya başladım. Kolum çok ağırıyor. Ağlıyordum. Aslında ağırıyan yerim kolum değil. Kalbim. Daha oradakileri kurtaracak gücüm bile yok. Kimsenin beni bulamayacağını düşündüğüm bir köşeye geçtim ve ağlamaya başladım. Ne yapabilirim ki? O benden güçlü, polisler de ona hiçbir şey yapmamışlar.

    ÇKöpek-"Alfamız da seninle aynı şeyleri hissediyor." Başımı bile kaldırmadan:

    m-"Beni nereden buldun?"

    ÇKöpek-"Kokundan. isterse herkes seni bulabilir ama alfamız seni yalnız bırakmamızı istedi.

    m-"O zaman sen niye geldin?"

    ÇKöpek-"Benim görevim seni korumak, seni yalnız bırakmak değil." Gözyaşlarımı sildim ve kafamı kaldırdım.

    m-"Ne yapacağımı bilmiyorum."

    ÇKöpek-"Sen insanlara göre küçüksün, dayanıksızsın. Yavru köpeklerden bir farkın yok. Bunu hepimiz biliyoruz. Ama bizi bir tek sen görüyorsun, onun için sana bu kadar güvenebiliyoruz."

    m-"Bana güveniyorsunuz ama ya güveninizi boşa çıkarırsam?" Köpek gülümsedi, en azından öyle hissettim.

    ÇKöpek-"Şu an alfamızın sorumluluğunu sırtına yükledin, o yüzden sana ağır geliyor. Bunca zaman ondan çözüm bekliyorduk, artık senden bekliyoruz. Siz insanlar zeki canlılarsınız. Elbet bir yolunu bulacağına inanıyorum." O haklı. Bu kadar kişinin benden yardım beklemesi beni çok zora sokuyor. Kolay olacağını düşünüp kendimi avuttum. Ama yapamam. En azından güç kullanarak yapamam. Başka bir yol düşünmem lazım. Tabii ya. Gizlice videoya çekersem onu yakalayabilirim. Üstelik polisler de inanır. Neyse ki babamın acil durumlarda aramam için aldığı telefonu yanımda getirdim. Kamerası kötü ama çekebildiğimi çekeceğim. Hemen apartmanı araştırmaya başladım. Evet, bir cam var. Ama cam çok küçük. Ama telefon kamerası sığar Oraya telefonumu koyarsam video çekebilirim. Ama telefonumun 1 gün burada kalması lazım. Yarın anca okul çıkışında telefonumu geri alabilirim. Tamam, telefonumu ayarladım ve oraya koydum. Yapraklarla gizledim. Umarım şarjı dayanır. Hiç kullanmadım %100 de. Şimdi eve gitmem lazım. Eve annemden sonra gidersem başımın etini yer. Umarım telefonu yakalamaz. Eve doğru koşmaya başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +1
    Eve tam zamanında vardım. Akşam oldu ama uyuyamıyorum. Gözlerim açık. Acaba telefonu yakalar mı? Bence yakalayamaz. iyi gizledim. Ama ya şarjı biterse?

    ÇKöpek-"Çok fazla düşünüyorsun. Sadece akışına bırak. Eğer olmazsa başka bir şey düşünürsün." Düşünürsün demesi kolay. Düşünecek olan benim.

    m-"Tüm sorun çözüldüğünde hepiniz huzura kavuşacak mısınız?" Onun kavuşmasını içten içe istemiyorum. Eğer o giderse yine yalnız olurum.

    ÇKöpek-"Evet, kavuşacağız. Cennet bahçelerinde koşacağız."

    m-"Cennet güzel bir yer mi?"

    ÇKöpek-"Bilmiyorum, hiç gitmedim."

    m-"O zaman cennete gideceğini nereden biliyorsun?" Burnumu yaladı ve:

    ÇKöpek-"Buna inanıyorum. inanç meselesi. Eğer cennete inanırsan, cennete gidersin. Aynı şey bu hayat için de geçerli. Eğer başaracağına inanırsan başarırsın." Keşke dediği gibi kolay olsa. Yarın göreceğim. Hayır, inanmalıyım. Yarın olacak. Yarın kesinlikle olacak. Videoyu çekeceğim ve tüm köpekleri kurtaracağım. Tüm köpekleri huzura kavuşturacağım.

    BiR SONRAKi GÜN

    Dersler bitti ve Sinan yine:

    Sinan-"Bugün gelecek misin kanka? Söz verdin." Vaktim yok. Gelemem.

    m-"Bugün de annemle dışarı çıkacağız, misafirliğe gidecekmişiz." Sinan pek inanmışa benzemiyor. Ama yine de:

    Sinan-"Tamam kanka, başka gün o zaman." dedi ve evine doğru yöneldi. Ben de hemen telefonu koyduğum yere koştum. Kangal da yanımda koşuyor:

    Kangal-"Onu yenecek bir yol mu buldun?"

    m-"Evet, Telefonumu almam lazım. Oradan da polise gideceğim. Onlar da onu hapse atacaklar. Böylece bir daha köpek öldüremeyecek." dedim ve koşmaya devam ettim. Sonunda telefonumu aldım. Ama şarjı bitmiş. Şarj edecek yer bulmakla vakit kaybedemem. Karakola gitmem lazım. Eve de geç kalamam. Aklıma şimşek gibi bir soru takıldı. Bu gece köpek öldürdü mü? Eğer öldürülmediyse videoyu boşa çekmiş olurum.

    m-"Bu gece... Ölen oldu mu?" bunu çekine çekine sormuştum.

    Kangal-"Bugün sürüye 3 kişi eklendi. Bu gece de öldürdü." Keşke öldürmeseydi ama bu hareketi onu enseleyecek. Koşa koşa karakola gittim. Karakola vardığımda danışmadaki polise:

    m-"Polis abi, birini şikayet edecektim, telefonumla videosunu çektim ama şarjım bitti." Polis beni ciddiye bile almadan:

    Polis-"Kaç yaşındasın?"

    m-"10 yaşındayım abi."

    Polis-"Şikayette bulunamazsın. Daha yaşın küçük. 12 yaşını tamamlayınca tekrar gel." dedi. Ne yani? Şimdi şikayet edemiyor muyum? Çok saçma. Köpekleri kurtaramayacak mıyım?

    -"Merqury? Burada ne işin var?" Arkamı döndüğümde onu gördüm. Yasin abi. Evet ya! Hayat ablanın eşi polisti. O bana yardım edebilir. Polis el kol yaptı Yasin abi de benle der gibi işaret yaptı.

    Yasin-"Bu ne hal, kan ter içinde kalmışsın. Gel bakalım sen benimle." dedi ve elimden tuttu. Çok yoruldum. Sonunda bir masanın başına o oturdu ve ben de karşısına oturdum.

    Yasin-"Hayırdır, burada ne işin var?"

    m-"Yasin abi. Bir abi köpekleri öldürüyor, küçük köpekleri canlı canlı yakıyor." Yasin abinin gözleri faltaşı gibi açıldı.

    Yasin-"Emin misin? Yanlış görmüş olmayasın?" Zaten görmedim ama görmüşüm gibi anlatmam lazım.

    m-"Videoya çektim telefonumda, ama şarjı yok. Şarj edebilir misin?" Telefonumu aldı ve şarj etmeye başladı. Kangal heyecanlı, ama o da sabırla bekliyor. Telefon açılacak duruma gelince telefonu açtı ve videolara girdi. Orada videoyu gördü. Videoya tıkladı ve izlemeye başladı. Çoğu boş olduğu için ileri sara sara izledi. Umarım çekmiştir orayı, umarım çekmiştir... Yasin abi izledi, ben videoyu görmedim. Telefonu kenara koydu ve:

    Yasin-"O petshop neredeydi?"

    m-"Sarıcan apartmanının altında abi. Videoda... "

    Yasin-"Daha fazla konuşmana gerek yok Merqury. Büyük bir iş başardın. Sen eve git, gerisini ben hallederim." Aklıma gelmişken hemen söyleyeyim bari:

    m-"Anneme ve babama sakın bu videoyu benim getirdiğimi söyleme."

    Yasin-"Tamam, söylemem. Akşam oldu, sen eve geç kalma. Yakın mı evin?" Aslında biraz uzak ama:

    m-"Yürüyebileceğim bir mesafede." Bu sözü bir filmde duymuştum. Şimdi işe yarayacağını hiç düşünmemiştim.

    Yasin-"Tamam. Annenler niye geç kaldın diye sorarsa Yasin abimleydin dersin." dedi ve göz kırptı. Sonunda, başardım. Köpekler kurtuldu.

    m-"Teşekkürler abi." dedim ve ben de eve gittim. Başardım. Çok mutluyum, kendimi hafiflemiş hissediyorum. Adam hapse girecek ve köpekler de huzura kavuşacaklar. Kangal hala orada bekliyordu. Ona sessizce:

    m-"Sen gelmiyor musun?" dedim. O da:

    Kangal-"Merak etme, sadece yakalandığını gözümle görmek istiyorum." dedi. Ve o beklemeye başladı. Ben de eve gittim.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    +1
    Bir sonraki gün sabah oldu. Çoban köpeği farklı duruyor. Normalde yalayarak uyandırırdı ama bu sabah uyandırmadı. Belki de uyumamı istiyordur. Ama olmaz, evet, artık adam kesin yakalanmış ve hapse girmiştir. Ama ben de emin olmak istiyorum. Babam neyse ki telefonumu sormadı. Okul bitti ve biter bitmez petshopa doğru gittim. Sinan ile konuşmayı bile unuttum. Petshop'un önüne geldim ama polis şeridi vardı. Bu da ne? Neden polis şeridi var? Ne oldu? Hiçbir şey anlamadım. Arkada birkaç kadın:

    -"Burada ne olmuş?"

    -"Adamcağız dün dükkanında ölü bulunmuş."

    -"Ne? Kalp krizi mi?"

    -"Yok canım ne kalp krizi. Galiba petshoptaki hayvanlardan biri saldırmış, adamı paramparça etmişler. 60 yerde diş izi falan diyorlardı."

    -"Ayy ciddi misin? Ama buranın sahibi hakkında bir şeyler duymuştum, parayla mahallelerdeki sokak hayvanlarını yakalıyor ve öldürüyor falan diye. Devlet elindeki fazla sokak köpeklerini alacak barınak bulamıyormuş diye bu da fazla sokak hayvanlarını öldürüyormuş. Dün de polis zütürmüş, para cezası ile bırakmışlar." Olayı anlamadım. Serbest kalmış ama petshopta ölü mü bulunmuş?

    m-"Ne oldu burada biliyor musun?"

    ÇKöpeği-"Petshoptaki hayvanlar sonunda ayaklandı. O adam bir köpeğin kafesini açınca muhtemelen köpek üzerine atlayıp onu parçalamıştır. Sürü huzura kavuştu." Kavuştu mu? Bu kadar hızlı mı?

    m-"Peki sen?"

    ÇKöpeği-"Ben burada kalmaya karar verdim. Seni yalnız bırakmak istemedim." Gözlerimin içi parladı.

    m-"Gerçekten mi?" dedim ve ona sarıldım. Sonra çevrenin dolu olduğunu hatırladım ve hemen ayrılıp ayağa kalktım. Arkamdaki petshopa baktım:

    m-"Keşke iyi biri olsaydı da ölmek zorunda kalmasaydı. Gidelim, buradaki işimiz bitti." Arkamdan takip etmeye başladı.

    Merqury'nin her şeyi böyle bilmesinin daha iyi olacağını düşündü. Huzura kavuşan sadece yavrular oldu. Diğerlerinin hepsi ruhunu boşluğa feda etti.

    O GECE

    ÇOBAN KÖPEĞi

    Merqury uyuyor. Ben de yanında yatıyordum. Liderin çağırısını duydum ve hemen yanına gittim. Lider ve arkasındaki köpeklerde bir gariplik vardı. Savaşa hazırlanıyor gibilerdi.

    ÇKöpeği-"Ne oldu? Yakalandı mı?" Kangal üzgün duruyordu, ve öfkeli.

    Kangal-"Evet, onu karakol denen yere zütürdüler, ama hapse girmesi için bir yasa denen şey yokmuş. Onun için para cezası denen şeyi verdiler ve geri yolladılar." Bunu duyunca içten üzüldüm ve:

    ÇKöpeği-"O zaman Merqury'nin yaptığı her şey boşa gitti."

    Kangal-"Seni buraya çağırdım çünkü artık sorumluluğu alma vaktimiz geldi. Merqury elinden geleni yaptı. Küçük birini bu kadar büyük bir yüke sokmak başından beri bencilce davrandık. Onu görünce anladım, artık yapmamız gereken şeyi biliyorum." ilk önce anlamadım, ama sonra anladım.

    ÇKöpeği-"Ona zarar veremeyiz. Bizim o kadar ruh gücümüz yok. Eğer bunu yaparsak... "

    Kangal-"Ruhumuz boşluğa gidecek. Bunu herkesle konuştum ve kabul ettiler. Küçükler huzura kavuşacak, biz büyükler de onu öldüreceğiz. Yalnızca yarım saniyemiz olacak. O sırada onu ısıracağız, hızlıca öldüreceğiz, ne olduğunu bile anlamayacak."

    ÇKöpeği-"O zaman sizinle... "

    Kangal-"Sen Merqury ile kalacaksın. Bu sana verdiğim son emir. O bizim için elinden geleni yaptı, onu yalnız bırakmanı istemiyorum. Buraya vedalaşmaya geldik. Merqury'e ruhumuzun boşluğa kavuştuğunu söyleme. Sadece bittiğini söyle. Kazandığımızı söyle. Onu düzgünce büyüt, hiçbir ruh karşısında duramasın. Sen geri dön. Biz gidiyoruz." dediler ve gitmeye başladılar. Ben... Merqury'e iyi bakacağım. Onların fedakarlığı boşa olmayacak. Gelecek nesil için kendilerini feda ettiklerini unutmayacağım.

    GÜNÜMÜZ

    m-"Sana hiç ismini sormadım. ismin nedir?"

    ÇKöpek-"Bir ismim yok. istersen sen isim verebilirsin." Hmm... Aslında hep bir köpeğim olsa bu ismi vermek isterdim.

    m-"ismin Gazoz olsun." (Yazar Notu: Gazoz ismi Merqury tarafından verilmiştir.)

    Gazoz-"Sen öyle istiyorsan. Bundan sonra seni tüm kötü ruhlardan koruyacağım. Ve seni kimseye av olmaman için düzgünce büyüteceğim." Büyüteceğim mi? Aslında bu sözünü pek umursamadım. Yanımda olmasına sevindim bile diyebilirim. Demek başardım. Köpeklerin huzura kavuşmasını sağladım. Bu büyük bir zafer.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    +1
    ARADA HiKAYEYi BU ŞEKiLDE PAYLAŞACAĞIM. TAMAMLANDIĞINDA (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi) ALTINDA VEYA BU ENTRY ALTINA REZ ALAN HERKESE MESAJ ATACAĞIM. RAMAZAN SERiSi YAPACAKTIM AMA BU RAMAZAN DA OLMADI. ARTIK DiĞER RAMAZANA. GÖRÜŞMEK ÜZERE KENDiNiZE iYi BAKIN.
    ···
  11. 11.
    +1
    17 MART 2030

    Biri beni kurtarsın. Seni büyüteceğim derken yalan söylemiyormuş. Her sabah beni 5 te uyandırıp koşturuyor, her akşam da okul dönüşünde uzun yoldan koştura koştura eve varıyoruz. Yemeği az yememe izin vermiyor, bir tabak yemek varsa ikincisini de zorla yedirtiyor. Bilgisayara geçebilmem için dediğini yapmam lazım. Yoksa klavyenin üzerine yatıyor ve hareket ettiremiyorum. Gazoz'un benimle kalması üzerine 1 sene geçti bile. Şu an 11 yaşındayım. Artık spora alıştım, kondisyon sağladım. Okuldan döndüm ve şu an bilgisayardayım. O da yanımda izliyor. ilk kez oyun oynarken beni izlediğini görüyorum.

    Gazoz-"Oradaki kişilerin gerçek olmadığını biliyorum ama onları öldürmenin nesi eğlenceli?"

    m-"Oyun olarak oynanışı eğlenceli. Gerçek olmadıkları için öldürünce kötü de hissetmiyorsun. Bak böyle, pıt pıt indiriyorum." O arada tabii headshotlar boy boy. Yeminle silver elo çöp. Buradan 1 hafta... 3 günde çıkarım. Çıkarım da Gazoz bilgisayarda o kadar oturmama izin vermez, o zaman 1 hafta mantıklı.

    Gazoz-"Bıraksam boş bir ekrana baka baka saatlerini geçireceksin. Zaman senin için bu kadar mı değersiz?" Arada böyle laf değdirmeler yapıyor.

    m-"Zamanım değerli. O yüzden bunu oynayıp eğleniyor... Abi net hile bu arada, net hile." 4 kişiye aynı anda headshot attı. Hile değil de ne bu aq? Ses kastı diyenler var bir de çıldırıyorum. Gazoz yatağıma geçti ve yattı. Ne yaptığımı anlamıyor, ama dediğine göre bu oyun öfkemi canlı tutuyormuş ve savaşma isteğimi güçlendiriyormuş. O yüzden karışmıyor. Ama fazla durmama da izin vermiyor. Maç bitti, biraz dinleneyim bari. Gazoz'a doğru baktım. O da dışarıya bakıyordu:

    Gazoz-"Dışarıda çiçekler açmış, ilkbahar geldi demek... " dedi. Havayı koklamaya başladı. Havayı koklamasının nedenini artık anlıyorum. ilk başlarda evdeki kokulara alışmak içindi, şimdi ise yabancı bir koku var. Veya tanıdık biri:

    Gazoz-"Sinan geliyor." dedi ve kafasını yatağa geri koydu. Zil çaldı. Kalktım ve kapıyı açtım. Sinan karşımdaydı ve sırtında ağzına kadar dolu bir çanta vardı:

    Sinan-"Kanka, abim evleniyor." Direk lafa böyle girince ben de:

    m-"Ne? Niye?" Ben de afallayıp böyle sordum.

    m-"Aman... Öyle demek istememiştim. Bunu mu söyleyecektin? Yarın okulda da söylerdin."

    Sinan-"Hayır, birkaç gün sende kalacağım. Annem annenle konuşmuş. Bizim akrabalardan evde bana yer kalmadı." Annemler evde değil. Neyse ki evde tek çocuğum. Böyle akrabaların gelip evi doldurma gibi bir durumla karşı karşıya kalma ihtimalim daha düşük.

    m-"Geç kanka, ben de Cs go oynuyordum." Ayakkabılarını çıkardı ve odaya girdi:

    Sinan-"Cs go eskidi ya. Valorant daha iyi." Valorant mı? O çöp oyun ile böyle efsane bir oyunu mu karşılaştırıyor?

    m-"Valorantta anca skill atıyorsun, gerçekle alakası bile yok. Ama bu gerçek, bu oyunda silahlar konuşur." Bunu benim demem garip. Hayaletleri görüyorum falan...

    Sinan-"Asıl oyun dediğinde yetenekleri gerektiği yerde kullanma gibi etkenler oyunun yönünü belirlemeli. Yoksa Cs go daki gibi herkes sağa sola pusar."

    m-"Sağa sola pusmak mı? Yok öyle bir şey. Takım çalışması en çok cs go da işe yarıyor. Dust 2 de rushlarken bile önden bir yem gönderip arkasındaki de rakibi indiryor. Böyle taktiklerle dolu oyunda pusarak kazanma diye bir şey yok. Hem sağa sola ateştopu atarak kazanmak da pek taktiksel gözükmüyor."

    Sinan-"Ne? Sağa sola ateş topu atmak mı? Onlarca yetenek var, takım arkadaşını iyileştiriyorsun, buz duvarını tam zamanında açıp mermileri engelleyebiliyorsun, kamera atıp hareketlerini izleyebiliyorsun... Daha nasıl taktik olsun istiyorsun ki? Bence Valorant Cs go dan daha iyi bir oyun." Tam söze giriyordum ki arkamdan kapının açılma sesi geldi. Annemler gelmişler.

    Anne-"Sinan hoşgeldin. Annenle konuştum haftasonu boyunca bizdesin. Güzel güzel oynayın. Akşam istediğin bir yemek var mı?" Sinan utandı.

    Sinan-"Yok, siz ne yaparsanız onu yerim." Annem utandığını anladığından:

    Anne-"Tamam o zaman. Akşama tavuk sote yapıyorum." dedi ve kapıyı kapatıp çıktı. Böylece tartışmayı sonlandırmış oldu.

    Gazoz-"Neredeyse zamanı geldi. Hazırlan." dedi. Ben de şınav pozisyonu aldım.

    Sinan-"Merqury? Ne yapıyorsun?"

    m-"Şınav çekeceğim, vücudumu ısıtmam lazım." Kan akışımın hızlı olması tehlikeli anlarda hızlı hareket etmemi sağlar. En azından Gazoz bana öyle söyledi. Genelde köpekler sürekli hareketlidir ve diyaframdan nefes alır. Hareketli olmasalar bile kürkleri sayesinde her zaman vücutları sıcak ve kan akışları yüksektir. Benim de her zaman olmasa da belli saatlerde vücudumu ısıtıyorum.

    Gazoz-"Başla." dedi ve bende şınava başladım.

    Sinan-"Kaç şınav çekebiliyorsun?" Şınav çekerken:

    m-"Rekorum 92."

    Sinan-"92 Mi? Bu çok fazla." Sonunda Sinan'ı geçebildiğim bir konu buldum. Şükür.

    m-"Aslında çok kolay, yaklaşık bir senedir spor yapıyorum... "

    Gazoz-"Ağzın değil, ellerin ve ayakların çalışsın." Zaten çalışıyorlar. 88 de düştüm. Vücudum yeterince ısınmıştır. Sinan da bilgisayarıma oturmuş oyun oynuyor, ben de yerde nefes nefeseyim. Oh ne güzel. Sinan kulaklıkla oynuyorken Gazoz ile konuşma fırsatı bulabildim. Gazoz'a döndüm ve:

    m-"Sen beni koruyorsun zaten. Neden ben de kendimi korumam lazım? Hem ya ben yorulduktan sonra düşman gelirse?"

    Gazoz-"O zaman vücudun kendisi cevap verir. Seni boşu boşuna bu kadar yormuyorum. Ben seni ruhsal olaylardan koruyorum. Sen de kendini fiziksel olaylardan koruman lazım. Onun için kendini geliştirmen şart." Şartmış. Normal olmak istiyorum. Sinan'ın telefonu çaldı. Aslında Sinan'ın telefonu yok. Buraya misafirliğe geldiğinde annesi ona kendi telefonunu veriyor. Ne olur ne olmaz diye.

    Sinan-"Efendim baba... Şimdi mi... Ya anne yaaaa!... Kuzenlerim yok mu? Onlar yapsın... Hem ben evde kalamıyorum hem bütün işi ben yapıyorum... Off anne yaaa!... " dedi ve telefonu kapattı.

    Sinan-"Çıldıracağım. Evde 6 kuzenim var ama annem beni taa buradan yanına çağırıyor. Abimin eşyalarını hazırlayacakmışım. Şimdi amele gibi bana abimin eşyalarını taşıttıracaklar." Gazoz ayaklandı. Hayır, ne düşündüğünü biliyorum. Hayır, HAYIR!

    Gazoz-"Merqury, sen de onunla gidiyorsun."

    m-"NEDEN AMA YAA!" Sinan ani bağırmamdan korktu.

    Sinan-"Ne? Ne oldu?" Aman ya, göremiyor tabii.

    Gazoz-"Gitmezsen 1 hafta bilgisayar oynayamazsın." ŞAKA MISIN SEN YA? Karşı da çıkamam Sinan'ın yanında. Hem karşı çıksam da klavyeye yattı mı daha da bilgisayarla oynayamam.

    m-"Sinan, ben de geliyorum. Sana yardım etmek için." Ne güzel sporu da bitirmiştim Cs Go'ya geri dönecektim. Başıma iş çıkardı.

    Sinan-"Hayatımı kurtarırsın valla. Sağol kanka." dedi. Çantasını odama bıraktı. Ben de üstümü giyindim ve beraber dışarı çıktık. Tabii Gazoz da beni takip ediyor.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    +1
    Evine geldik ve evi ana baba günü. iğne atsan yere düşmez. O kadar çok akraba gelmiş ki Sinan'ın bize gelmesi resmen hayatını kurtarmış. Herkes o gördüğüm köpek sürüsü gibi düzenli hareket etse bu kadar rahatsız olmam. Ama evdeki herkes kafasına göre davranıyor. Bizim geldiğimizden haberleri var mı şüpheliyim. Sonunda abisinin odasına geldik ve kapısı kilitliydi. Kapıyı çaldık ve kilidi açtı. ikimiz de içeri girdik. Hemen kapıyı kapatıp kilitledi. Gerçekten, zombi baskınından sağ çıkmışız gibi hissediyorum. Göz ucuyla Gazoz'a baktım. Tabii milletin içinden geçebiliyor, hayat ona güzel. Hayat ona güzel lafı biraz saçma oldu ama neyse. Odada bir de abla vardı. Evleneceği kişi mi acaba? Hiçbir şey söylemedim. Şimdi sorarsam ve başka biri çıkarsa ayıp olur.

    Abi-"Ben mi evleniyorum sülale mi belli değil dıbına koyayım. Herkes benden daha heyecanlı." Abisi de sitem ediyor demek. Haklı, benim evim de bu hale gelse ben de sitem ederdim.

    Sinan-"Abi, kuzenler niye yatıyor? Onlara niye toplatmıyorsun? Beni taa Merqury'nin evinden çağırıyorsun?"

    Abi-"Lan sen biliyorsun. Çocuklar çocuk değil ki yamyam dıbına koyayım. 2 eşyamı toplatsam birini dızlarlar bunlar." Akrabalarından gerçekten nefret ediyor. Odada 2 yatak var. ikisi aynı odada kalıyordu, ama abisi evlenince gidecek.

    Sinan-"Odayı kilitlemekle iyi yaptın abi. Geçen geldiklerinde oyuncaklarımın yarısını almışlardı. Merqury de bize yardım edecek."

    Abi-"SANA yardım edecek. Ben gidiyorum. Daha takımı alacağım. Takım elbiseyi eve getireceğim ama burada kesin odaya gelene kadar takımı giberler. Onun için eve geldiğimde seni arayacağım, sepet sarkıt." dedi ve odadanın kapısı açtı. Kapıyı açar açmaz birkaç tane çocuk "ilyas abi bilgisayar oynayabilir miyiz" diye sıkıştırmaya başladılar.

    Abi-"Lan gibtirin gidin ne bilgisayarı işim gücüm var." içeriden Sinan'ın babası:

    SBaba-"DOĞRU KONUŞ ÇOCUKLARLA gibERiM AĞZINI!" Oha lan. Ev ev değil küfür tesisi. Gelen geçen birbirine küfür sallıyor. Ve Sinan doğru dürüst küfür eden birisi değil.

    Abi-"SEN DE BENiM AĞZIMDAN ÇIKANI DUY ANCA! GiDiYORUM ZATEN!" dedi ve kapıyı kapattı. Biz de arkasından kilitledik. Yemin ediyorum yorulduğumu hissediyorum. Odadaki ablanın Sinan'ın abisinin arkasından gittiğini gördüm, ama kapı kapalıyken kapının içinden geçip gitti. O hayalet miydi? Gazoz içsel telaşımı anlamış olacak ki:

    Gazoz-"Merak etme. Zararsız bir ruh. Kötü bir niyet sezmedim. Hem benim burada olduğumu bile anlamadı. Gözü o adamdan başkasını görmüyor." dedi ve Sinan'ın yatağına çıkıp yatmaya başladı. O ablanın olayı ne acaba?
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    0
    Eşyaları topladık ve hepsini kutulayıp odanın köşesine koyduk. Yorucu olur diye düşündüm ama o kadar yorulmadım. O arada abisi ve evleneceği kişi hakkında da sohbet ettik. Abisi zaten devlet memuruydu. 27 yaşında. Evleneceği kişi de devlet memuruymuş, yani evlerini geçindirebilecekler. Yakına taşınacaklarmış. işimiz bittiğinde odanın büyük bir kısmında abisinin eşyası varmış. Şimdi bomboş gözüküyor. Sinan odaya hüzünlü bakıyordu:

    Sinan-"Hep abimin gitmesini hayal ettim, bilgisayarı bana bırakacağını, bütün odanın bana ait olacağını... Ama şimdi gerçekten gidiyor. Yalnız olacakmışım gibi hissediyorum." Teselli etmem gerekiyor galiba.

    m-"Bu kadar kafana takma. Bir süre sonra alışıyorsun. Ben hep yalnızım, oradan biliyorum. Hem abin ile istediğin zaman görüşebilirsin. istediğin zaman ziyaretine gidersin." Sinan bu cevaptan pek tatmin olmuş gözükmese de zamanla anlayacaktır. Yalnızlığın ne kadar kötü olduğunu biliyorum. Normalde Gazoz'a huzura kavuşması için ısrar ederdim, hatta bana bu kadar spor yaptırmasına izin vermezdim ama gideceğinden korkuyorum. Bir gün beni terk edeceğinden ve tekrar yalnız hissetmekten korkuyorum.

    Sinan-"O zaman biraz bilgisayar oyna... " derken telefon çaldı. Abisi arıyor olmalı. Açtı telefonu:

    Sinan-"Efendim abi... Tamam abi getiriyorum sepeti." dedi ve:

    Sinan-"Sen odada kal ben sepeti getirip geleceğim." dedi. Kilidi açtı ve dışarı çıktı. 4 tane çocuk (benimle yaşıtlar) içeri girmeye çalıştı ama onları sertçe itip kapıyı itmeye başladım. 4 çocuk da kapıyı itiyor. Son bir gayret kapıyı ittim ve kilitledim. Öldüm yorgunluktan.

    Gazoz-"Seni buraya getirmekle iyi yapmışım. Güzel alıştırma oldu. Kendi yaşındaki 4 yavruyu yenecek güce ulaşmışsın." Gazoz yavru diyor ama onlar çocuk. Gazozun yanına gittim ve oturdum. Sinan'ın sepeti getirmesini bekliyorum.

    Gazoz-"Canın sıkkın gibi. Arkadaşın yalnız kalmaktan bahsetti diye mi rahatsız hissediyorsun?" Ne düşündüğümü hemen anlıyor.

    m-"Belki de bir gün ben de yalnız kalacağım."

    Gazoz-"Ben olmasam bile sen asla yalnız kalmayacaksın... "

    m-"Sen olmazsan asıl yalnız kalacağım. Senden başka biri gelirse bile onu senin yerine koyamam." Ayağa kalktı ve yüzümü yaladı.

    Gazoz-"Daha yavrusun, ama büyüyeceksin. Kendi ayakların üzerinde durman gereken zaman gelecek. O zaman yalnız olmadığını anlayacaksın. Sen de insanlara özgü bir törenle evleneceksin ve çocukların olacak. Onları da güçlü yetiştireceksin ve onlar da zamanı gelince kendi ayakları üzerinde duracak. Şimdi benim gideceğim zamanı düşünme. Eğer bu yaşından düşünmeye başlarsan sadece boşuna üzülürsün. Anın tadını çıkar." dedi ve tekrar yüzümü yalayıp yattı. Bunu daha sonra düşüneceğim. Kapı çaldı ve ben tekrar kapıyı açtım. Sinan içeriye resmen fırladı. Çocuklar arkasından itip içeri girmeyi yine denediler ama ben içeri girmeye çalışan birinin yakasından tutup diğerlerinin üzerine ittim. Hepsi yere düştü ve ağlamaya başladılar. Kapıyı kapattım ve hemen kilitledim. Bayağı sert ittim ya, biraz pişman oldum. Elimin ayarı yok.

    m-"Biraz sert ittim ya kusura bakma."

    Sinan-"Boşver, zaten odaya girmemeleri lazım. Yoksa kalan oyuncaklarımı da çalarlar." Adamın sülalesi de bir garip. Sinan nasıl buradan zeki ve çalışkan öğrenci çıkmış anlamak güç. Belki de buradan kurtulmak için çalışıyordur. Cama geçtik ve sepeti sarkıttık. Takım elbiseyi içine koydu ve sepeti çekmeye başladık. O hayalet abla da sepete oturdu. Ağırlığını Sinan hissetmeden çekiyor. Ben çekmeye kalkışsam çekemeyebilirdim. Sepeti çekti ve abla da yukarı geldi. Gazoz'u gördü ve yanına gitti.

    Abla-"Sen burada ne arıyorsun? Şuradaki çocukla mısın?" Beni işaret etti. Ben görmemezlikten geliyorum. Eğer gördüğümü öğrenirse bana sarar.

    Gazoz-"Evet. Sen neden buradasın?"

    Abla-"Ben de ilyas'ın düğünü için geldim. ilyas dediğim şuradaki çocuğun abisi." Bunu dedi ama gözleri hüzünlüydü. Bu işte başka bir iş var.

    Abla-"Sen neden huzura kavuşmuyorsun?"

    Gazoz-"Merqury'i korumam ve yetiştirmem gerekiyor. Henüz yavru ve güçsüz. O yüzden buradayım." Şaşırmış gibiydi.

    Abla-"Yetiştirmek mi? Zaten ölüsün, onu nasıl yetiştireceksin ki?" Sakın yapma, sakın yapma, SAKIN YAPMA!!!

    Gazoz-"Bizi görebiliyor ve duyabiliyor. Ama insanların yanında bizi gördüğünü belli etmiyor. Yoksa onunla dalga geçiyorlar." inanmamışa benziyor. NEDEN SÖYLERSiN Ki BUNU?

    Abla-"Şaka yapıyorsun galiba."

    Gazoz-"Şaka yapmıyorum. istersen dokunmayı dene, normalde insanlara dokunduğunda içinden geçersin ama ona dokunabilirsin." NEDEN! NEDEN BANA BUNU YAPIYORSUN? Abla yanıma geldi ve omzuma dokundu. Ama ben onu hala görmemezlikten geliyorum. Bir ihtimal lan, bir ihtimal. Birden önüme geçip "bö" dedi. Korkmadım ama çok yakın olunca irkildim ve geri çekildim.

    Abla-"GERÇEKTEN GÖREBiLiYOR!" Al işte. Yine aldım başıma belayı.

    Gazoz-"Söylemiştim. Onu yetiştiriyorum. Ondan bir şey isteyecekmiş gibi duruyorsun. Ama yanındaki insanlar gitsin, öyle söylersin." Bunu diyince abla geri çekildi ve Gazoz'un yanına oturdu. Sinan'ın abisi odaya girdi:

    Abi-"Hay dıbına koyayım şu düğün bitsin akrabalar gittiği için kurban keseceğim. Ben gelmeden bitirmişsiniz bile. Aferin lan. Durun size harçlık vereyim." dedi ve cebinden cüzdanını çıkardı. Bize 100 er tl uzattı. Reddeder miyim? Elbette ki hayır. Cs go da bıç alacağım ona para biriktiriyordum zaten. Bıç 450 tl. Ama efsane bir şey. Parayı aldım ve cebime koydum.

    Abi-"Sinan, senle cüzdanları takaslayalım mı? Bak benim cüzdan kaliteli. Kolay kolay yırtılmaz... "

    Sinan-"O Hilal ablanın sana hediye ettiği cüzdandı. Bana vermen... onu üzmez mi?" Abisinin de yüzü düştü. Ama kendini hızlı toparladı.

    Abi-"Kız vefat etti. Artık sevinemez veya üzülemez. Hem üzerinde kalbin içinde i H yazıyor. Bunu hala yanımda taşırsam Seda'ya ayıp etmiş olurum. Evleniyorum oğlum, eşek değiliz o kadar. Şimdilik takaslayalım, sonra ben sana yeni cüzdan alırım." Ruhun ismi Hilal demekki. Eski sevgilisi mi? Hilal ablaya göz ucuyla baktım, ağlıyordu. Sessizce ağlıyor. Buna üzüldüğünü biliyorum, ama ben karışmam. Özellikle böyle bir durumda.

    Sinan-"Tamam abi sen bilirsin." dedi ve cüzdanını çıkardı. Ne güzel. Annem ve babam bana daha kimliğimi bile vermiyorlar. Benim cüzdanım yok. Annemlere göre bana cüzdan alınması için küçükmüşüm. Sinan ve abisi cüzdanları değiştirdiler.

    Abi-"Ben biraz akrabalara gözükeyim. Odada çok durursam peder laf yapar. Sen de gel. Biraz gözük sonra beraber gidersiniz." dedi ve Sinan bana döndü:

    Sinan-"Sen de gelmek ister misin diye sormayacağım bile. Sen en iyisi burada kal, işim bitince evine geçeriz." dedi ve ikisi de odadan çıktı. Ben de arkalarından kapıyı kilitledim. Abla dizlerini karnına çekmiş ve başını dizlerine koymuş, elleriyle de başını kapatmış. Başını kaldırmadan:

    Abla-"Beni görebiliyorsun değil mi?" dedi. Bu soruyu sormayan hayalet olamıyor gibi bir kural var galiba.

    m-"Evet, görebiliyorum." Başını kaldırdı ve bana baktı:

    Abla-"Senden bir iyilik istiyorum. Belki bu sayede huzura kavuşabilirim." Ne isteyecek ki? ilyas abi ile son kez konuşmak mı? Bunu ona sağlayabilirim. Deli damgası yemek pahasına yardım ederim.

    Abla-"Düğünü durdurmanı istiyorum."
    Tümünü Göster
    ···
  14. 14.
    0
    Evdeyim, yer yatağında yatıyorum. Sinan da benim yatağımda yatıyor. Yer yatağını daha çok seviyorum. Bana yayılacak daha fazla yer kalıyor. Yataktan düşme derdi de yok. Aslında düşmüyorum da arada yatak çok sıcak oluyor, eğer sıcak olursa yerde yatarım. Gazoz da Sinan'ın yanında yatıyor. Biraz kıskanmadım değil. Ama yatağı daha rahat buluyor diye orada yatıyor herhalde. Aklımda takılan sorular var.

    m-"Sinan, uyudun mu?"

    Sinan-"Hayır, uyumadım." Şimdi sormanın tam zamanı.

    m-"Hilal abla kim?" Sinan bir süre sessiz kaldı.

    Sinan-"Abimin eski sevgilisi. 5 sene önce vefat etti. Zaten kalp hastasıydı. Yaklaşık 1 ay kadar hastanede yattı. Daha sonra ani bir kalp krizinden kurtarılamayıp vefat etmiş. Abim öldüğü günden beri her gece ağlıyordu. Sonra Seda ablam ile tanıştı. 2 sene önce tanıştılar. Ondan sonra abim ağlamayı bıraktı. Onunla daha çok vakit geçirmeye başladı. En sonunda da evlenmeye karar verdiler. Şimdi de Hilal ablanın neyi varsa kaldırıyor. Ona da hak veriyorum, Seda ablam üzülmesin diye yapıyor."

    m-"O zaman o cüzdan... 5 senedir saklıyor muydu?"

    Sinan-"Onun için bu cüzdandan vazgeçmek zor olmuştur. Aslında Seda abla bir şey demiyor ama yine de abim Seda ablayı üzmek istemiyor. ikisini de seviyor, ama Hilal abla artık yaşamıyor." Hilal abla yaşamasa bile görüyor. Bunu bilseydi Seda abla ile evlenmeyi düşünür müydü? Bilmiyorum. Düğünü durdurmamı istiyor ama bunu yapabilir miyim? Doğru soru bu değil. Yapmalı mıyım?

    Gazoz-"Yine çok kafana takıyorsun. Çözüm aramanın zamanı şimdi değil. Şimdi uyumanın zamanı. Yarın ne yapacağını düşünürsün." dedi ve yanıma geldi. Yanımda yatmaya başladı. Sinan da uyumuş. Ben de Gazoz'un kafasını okşamaya başladım. Ne yapacağım konusunu düşünmeden nasıl ne yapacağımı bileceğim ki? Uykum var. Yarın ne yapacağıma karar veririm.
    ···
  15. 15.
    -1
    Odadan çıktım ve koridorun sonunda tuvalete girdim. Kapıyı kapattım ve kilitledim. Hilal abla da içeri girdi. Tabii Gazoz da. Sessizce

    m-"En rahat burada konuşabilirdik. Ben bunu yapamam. Bu düğünü... "

    Hilal-"Biliyorum. Bunu senden istemem saçma oldu."

    Gazoz-"Neden yavaş yavaş huzura kavuşamadığını açıklamıyorsun?" Hilal abla çekingen bir tavırla:

    Hilal-"Huzura kavuşamıyorum çünkü... Hala ilyas'ı seviyorum. Seda iyi biri bunu biliyorum. Ama onu kıskanıyorum. O her şeyde benden iyi. En çok korktuğum şey ise beni unutmaya çalışması. Unutulmak istemiyorum." Son cümlesini ağlamaklı söylemişti, ama ağlayacak gibi durmuyor.

    m-"Neden 5 yıldır yanındasın?"

    Hilal-"Ben hasta yatağındayken ilyas'a eğer ben buradan çıkamazsam beni unutmasını ve başka birini bulup evlenmesini söylemiştim. Daha sonra öldüm ve onun bu kadar acı çekmesine kendimi suçladım. Onun mutlu olmasını istiyordum. Bensiz de olsa mutlu olmasını. ilk önce bu yüzden buradayım sandım, kız arkadaş bulunca ben de huzura kavuşacaktım. Ama öyle olmadı. Seda ile tanıştı ve artık benim için ağlamayı bıraktı. Benim ile ilgili anılarının hepsini attı, benim dediğimi yapıp beni unutmaya çalıştı. Bunu yaptığını görünce... Biliyorum bencillik bu ama Seda'yı kıskandım. Her şeyimi alan biri gibi görmeye başladım. ilyas'ı, anılarımı, yaşadıklarımı... Her şeyimi o kız aldı."

    m-"Her şeyini alan Seda abla değildi. Her şeyi bırakan ilyas abiydi. Sen de gördün, Seda abla kızmamış ama yine de cüzdanını Sinan'a verdi. O cüzdanı sen aldıysan 5 yıldan fazladır ilyas abideydi. Cüzdanın hiçbir köşesi eskimemiş. Yepyeni gibi duruyordu. Onun için de bırakmak zor bir karar olmuştur... Eğer bunu ondan duymak seni huzura kavuşturacaksa ilyas abi ile konuşacağım. Yalan söylemeyi sevmiyorum ama küçükken seni tandığımı söyleyeceğim. Sen bana sorular soracaksın ben de ona soracağım. Senin için uygun mu?" Hilal abla gözlerini kaçırdı:

    Hilal-"Korkuyorum. Ya hiçbir şey hatırlamazsa?"

    m-"O zaman başka bir yolunu buluruz. Ama şu an belki de ilyas abi ile konuşmak için tek şansım. Yarın düğünü olacak. Ondan sonra bir daha ne zaman konuşurum bilmiyorum." Emin bir bakış attı:

    Hilal-"Yapalım." dedi ve soracağım soruları söyledikten sonra tuvaletten çıktık. Seda abla bulaşık yıkıyordu ve ilyas abi de yanındaydı. Bunu istemek benim için bile zor.

    Gazoz-"Ben seni bu kadar korkak yetiştirmedim. Sadece yap, sonuçlarını sonra düşünürsün." dedi ve derin bir nefes alıp verdim. ilyas abinin yanına gittim.

    m-"ilyas abi, seninle özel bir şey konuşabilir miyiz?" dedim. ilyas abi şaşırdı.

    Abi-"Özel mi? Ne konuşacaksın benle? Kuş mu kalktı nasıl indireceğini mi soracaksın?" EĞER KUŞUM HAKKINDA KONUŞMAK iSTESEM SENLE Mi KONUŞURUM! HEM DE SEDA ABLANIN YANINDA BU MU SÖYLENiR!

    Seda-"Utandırma çocuğu ilyas, git konuş. Sonra isterse Seda ablasına söyler." dedi ve ilyas abi de:

    Abi-"Tamam hayatım." dedi. Ve oturma odasına geçecekken:

    m-"Abi, Sinan da duymasın." dedim.

    Abi-"Sen de devlet sırrı mı vereceksin anlamadım ki. Yatak odasına gidelim o zaman." dedi ve baraber yatak odasına gittik. ikimiz de yatağa oturduk. Hilal abla da benim arkama oturdu.

    Abi-"Anlat bakalım ne istiyorsun." Konuya girdim.

    m-"Aslında dün Sinan'a yardım için gelmiştim. Ama bugünkü geliş amacım sana bir şey sormaktı. Sinan'a verdiğin cüzdanı gördüm, Sinan bu cüzdanı Hilal abla aldı deyince de onayladım. Hilal abla ben 6 yaşındayken vefat etti. Ama onun hakkında neredeyse her şeyi hatırlıyorum."

    Abi-"Şimdi bunu konuşmanın zamanı mı? Ben evleniyorum oğlum. Yarın düğünüm var. Eski sevgilim hakkında konuşacak bugünü mü buldun?"

    m-"Asıl şimdi tam zamanı. Yarından sonra evli olacaksın, o zaman bu konu hakkında konuşamam. Hilal abla ile ben küçükken konuşurduk. Hep senin hakkında konuşurdu."

    Abi-"Aynı Hilal olduğunu nereden biliyorsun lan?"

    m-"O cüzdandan 2 tane vardı. Biri Hilal ablada, diğeri de sende. Küçükken pek anlamıyordum ama Hilal abla cüzdanı sana Beymen'den almıştı. Bunu söylediğini hatırlıyorum. Kendisine de aynı cüzdandan almıştı ve ikisinin de üzerine kalbin içinde i ve H harflerini işlemişti." Teslim olmuş gibiydi. Derin bir nefes alıp verdi ve:

    Abi-"ipliğini ben almıştım. Siyah cüzdana siyah iplik mi alınır diye kızıp beyaz iplik almaya göndermişti. O zamanlar cüzdanlarımızı bu şekilde yapmak havalı gibi geliyordu." Göz ucuyla arkama baktım. Hilal ablanın gözleri parlıyordu.

    m-"Bir de şey anlatmıştı dondurma... "

    Abi-"Hangisini, maraş dondurmacısını dövdüğümü mü yoksa kuşun dondurmayı elinden kapıp kaçtığını mı soruyorsun?" Hilal abla ağlıyordu. Sevinçten olduğunu anlıyorum.

    m-"Onun hakkında hiçbir şeyi unutmamışsın." ilyas abi de ağlamaya başladı.

    Abi-"Nasıl unutabilirim lan! Hastanede her gün ziyaretine gittim. Hastanede kaldığı her gün bir gül zütürdüm ve hastaneden çıkınca bu gülleri geri satıp zengin olacağız dedim. O da buna gülmüştü. Ama sonunda onların hepsi mezarına gitti. Hastaneden çıkmasına 1 hafta kala ona yüzük aldım, o zamanlar doğru dürüst bir işim bile yoktu. Ona evlenme teklif edecektim. Ama elimde yüzükle mezarının önünde öylece kalakaldım. Neden bana bunları hatırlatıyorsun?" Bunu bana sinirli bir şekilde sormuştu. Kendini tutuyor gibiydi.

    m-"Ben sadece Hilal ablayı unutmamanı... " Kendini tutamadı ve:

    Abi-"BEN EVLENiYORUM LAN EVLENiYORUM! ONU UNUTAMAYACAK OLSAM DA UNUTMAYA ÇALIŞIYORUM ANLAMIYOR MUSUN? DEFOL GiT BURADAN!, BiR DAHA DA GÖZÜME GÖZÜKME!" dedi ve yatak odasının kapısını açtı. Çok ani yükseldi. Hiç beklemiyordum. Ama haklıydı. Arkama baktım ama Hilal abla yoktu. Gitmiş. Huzura kavuşmuş. Yataktan kalktım ve odadan çıktım. Daha sonra hiçbir şey söylemeden koşarak evden çıkıp gittim. Ben... Başardım. Hilal ablayı huzura kavuşturdum... Öyleyse neden ağlıyorum?

    Gazoz-"Yapman gerekeni yaptın Merqury. Zafer kazanmak her zaman sana bir şey kazandırmaz. Hatta bazen elindeki her şeyini kaybettirebilir." Bu bir zafer değil ki. Farklı bir yolla çözebilirdim. Aceleci davrandım.

    m-"Evet, ama bu çok acıtıyor. iyi bir şey yaptığımı bilmeme rağmen kendimi kötü biri gibi hissediyorum." Gazoz sessiz olmayı tercih etti. O da anlıyordu, bu konuşularak çözülecek bir şey değildi. Buraya arabayla gelmiştik, başka bir mahalle burası. O kadar yolu yürüyerek eve döndüm. Normalde bu kadar yolun beni yorması lazım ama içimdeki acı yorgunluğumu hissetmeme engel oluyor. Gülümsemeliyim. Her zamanki gibi. Evdekiler hiçbir şey anlamamalı. Kapıyı çaldığımda annem kapıyı açtı:

    Anne-"Hoşgeldin oğlum. Yemek yedin mi?" Sahte gülümsemek çok zor. Sanki yanaklarım ağırlaşmış gibi.

    m-"Evet yedim."

    Anne-"Yer yatağını da toplayıver. Bugün Sinan gelmeyecekmiş. Abisinin evinde kalacakmış." dedi ve ben de:

    m-"Tamam." dedim ve odaya girdim. Kapıyı kapattım. Hafta içi Sinan ile nasıl konuşacağım? Yarın düğüne de gidemem. Odanın köşesinde oturup sessizce ağlamaya başladım...
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    0
    OKUL GÜNÜ

    Sırama geçtim ve oturdum. Sinan da sınıfa geldi. Ben de onu gördüm ve ayağa kalkıp yanına doğru yürüdüm. O ise bana tokat attı.

    Sinan-"NEDEN YAPTIN? NEDEN HiLAL ABLAYI ANLATIP ABiMi ÜZDÜN? SANA O GECE SÖYLEMiŞTiM, HiLAL ABLAYI ZOR UNUTTU DEMiŞTiM! AMA SEN GiTTiN ONA HiLAL ABLA HAKKINDA SORULAR SORDUN!" Artık söylemek istiyorum.

    m-"Ben... Ben... "

    Sinan-"En yakın arkadaşımdın. Abim Hilal ablayı kimseye söyleme dedi ama ben sana söyledim. Sana güvendim ben. Sen abimi daha çok üz diye mi anlattım bunu ben sana?" içimde tutamıyorum...

    m-"Ben... Ben... Ben isteyerek yapmadım."

    Sinan-"O ZAMAN NEDEN?"

    m-"ÇÜNKÜ HiLAL ABLANIN HAYALETi ORADAYDI! EVET! ONLARI GÖREBiLiYORUM. ABiNiN ONU UNUTTUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜ iÇiN HUZURA KAVUŞAMIYORDU! O YÜZDEN SORDUM ONA, O YÜZDEN... " Sınıfa baktım. Herkes bana delirmişim gibi bakıyordu. Sinan ise aşağılar bir ifadeyle bana bakıyordu. Bu söylediklerimin onların karşısında hiçbir anlamı yoktu.

    Sinan-"Bir daha benimle asla konuşma. Git, hayaletlerin seninle konuşsun." dedi ve çantasını sıramdan alıp başkasının yanına geçti. Artık arkadaşlarım kalmamıştı. Artık yalnızım...
    ···
  17. 17.
    0
    ···
  18. 18.
    0
    ···
  19. 19.
    0
    ···
  20. 20.
    0
    ···