1. 1.
    +4
    1930'lu yıllarda amerikan hükümeti bilim adamlarından gemilerin radarlarda görünmemesini sağlayacak bir yöntem geliştirmelerini ister. 10 yıllık çalışmanın sonunda proje deneme aşamasına gelir. deneyde amerikan donanmasında görevli olan eldridge adlı gemi kullanılacaktır. gemi elektromanyetik alan oluşturmaya yarayacak tonlarca ekipmanla donanır ve 22 temmuz 1943'te saatler 09:00'i gösterirken jeneratörler çalıştırılır. eldridge'in etrafını önce yeşil bir duman kaplar. duman çekildiğinde ise deneyin istenenden daha başarılı olduğu anlaşılır. çünkü eldridge mürettebatiyla beraber "gözden" kaybolmuştur!

    deneyin hazırlık aşaması
    deneyin temelinde einstein'in birleşik alan teorisi vardı. teori, basitce, nesneler arası çekim esası ve elektromanyetizma üzerine kurulmuştur. einstein, 1920lerden itibaren bu teorisi üzerine yoğunlaşmış, 1925-1927 yılları arasında almanya'da, bir fizik dergisinde yaptığı çalışmaları yayımlamış, ancak bu çalışmalarını hiçbir zaman tamamlayamamıştı.
    hatta albert einstein, dr.john von neumann ve dr.nikola tesla'nın da zaman zaman proje dahilinde çalıştıkları iddia edilmiştir.

    birleşik alan teorisi'nin deneye uygulanışı ise "çok güçlü bir elektromanyetik alan oluşturup gemi üzerine gelen ışığı (ve radar sinyallerini) kırarak ya da bükerek optik görünmezlik sağlamak" şeklinde düşünülmüştü.

    bu doğrultuda 75 kva gücündeki iki dev jeneratör geminin ön top taretlerinin altına monte edildi, buradan geminin güvertesine 4 manyetik ışın yayılacaktı.

    3 rf vericisi (her biri iki megavat cw gücündeydi ve onlar da güverteye monte edilmişti), 3000 adet 6l6 güç artırıcı tüp, iki jeneratörün oluşturduğu gücü yayacaklardı, özel eşleme ve modülasyon devreleriyle diğer ekipman, oluşan kütlesel elektromanyetik alanları kullanılırlığa indirgerken, kırılmış ışınlar ve radyo dalgaları gemiyi saracak ve sonuçta gemi düşman gözlemcileri için görünmez olacaktı.

    amaç görünmezlikti fakat iddiaya göre donanma bu deneyde tesadüfen de olsa maddenin ışınlanması gerçekleşti!

    allende, deneyin 22 haziran 1943'te sabah 09:00'da jeneratörlere güç verilerek başlatıldığını söylüyordu.

    bu aşamadan sonra yeşilimsi bir sis gemiyi örtmeye başlamış ve uss eldridge ortadan kaybolmuştu. devdıbını şöyle anlatıyordu allende :
    "bir an sadece geminin çapasını görebildim, sonra o da kayboldu, ortada artık ne sis ne uss eldridge vardı; bomboş denize bakıyorduk, bizim gemide bulunan üst rütbeli subaylar ve bilim adamları korku, dehşet ve heyecan içinde nefeslerini tutarak bu inanılması güç başarılarını seyrediyorlardı.

    gemi ve mürettebatı hem radarda hem de gözlerimizin önünde yok olmuştu. her şey planlandığı gibi yürüyordu, 15 dk. sonra emir verildi ve jeneratörlerin şalteri kapatıldı. önce hiçbir şey olmadı, arkasından yeşil sis tekrar ortaya çıktı ve uss eldridge yeniden görünmeye ve ortaya çıkmaya başladı

    ama gemi nereye gitmiş ve nereden geliyordu? sis azalırken, birşeylerin tuhaf gittiğini hissediyorduk. hemen gemiye yanaştık, ilk önce mürettebatın çoğunun geminin yanından sarkıp kustuklarını gördük, diğerleri ise geminin güvertesinde şaşkın şaşkın dolaşıyorlardı, sanki hiçbirinin bilinci yerinde değildi.

    yetkili ekipler gemiye girerek bütün mürettebatı kısa süre içerisinde uzaklaştırdılar ve yerlerini hazır bekletilen yeni bir mürettebat aldı. bir iki gün sonra, yeni bir deneye daha karar verildi.

    gemi istenen radar görünmezliğine ulaşmıştı, donanım değiştirildi ve 28 ekim 1943'te deney yine aynı gemide tekrarlandı.
    jeneratörler çalışmaya başladıktan hemen sonra gemi hemen hemen görünmezlik çizgisine ulaşmıştı, sadece burnu ve arkası görülüyor, arada ise bazı çizgiler belli belirsiz seçiliyordu.

    sonra sadece su üzerinde tekne boyunda bir çizgi kaldı. bir iki dakika sonra mavi bir ışık parladı ve o çizgi de yok oldu. şimdi gemi tamamen yok olmuştu.

    birkaç dakika sonra millerce uzakta norfolk'ta ortaya çıktı. göründükten biraz sonra bilinmeyen bir nedenle yine kayboldu ve philadelphia'da tekrar ortaya çıktı.

    bu kez durum çok ciddiydi, tüm mürettebatın başı beladaydı. bazıları yok oldu ve bir daha geri dönmedi. bu olayın en korkunç bölümü ise beş denizcinin geminin eriyen ve sonra yine katılaşan metal levhalarının içinde kalmalarıydı. bu çok feci bir durumdu.

    denizcilerin birisi kurtuldu fakat bir daha eski haline dönemedi. aklını tamamen yitirmişti ama yapacak hiçbir şey yoktu. bazılarının psişik yetenekleri gelişmişti, sokakta yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insanlar vardı.

    manyetik alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birisinin yüzüne ve eline dokunulmasıyla görünür hale geliyorlardı, yani dokunmanın giysinin olmadığı bir yere yapılması gerekiyordu.

    "donma" adı verilen bu olay saatlerce, günlerce sürebiliyordu, hatta bir tayfa tam altı ay donduktan sonra kurtarılabilindi. elektronik kamuflaj başladıktan sonra geminin ve mürettebatının bütünüyle kaybolup, çok uzak bir yerde ortaya çıkıp ve sonra yeniden geri dönmesine neden olan neydi?"

    uss eldridge, 28 ekim sabahı philadelphia limanından 640 km. ötedeki (375 mil) norfolk askeri deniz üssüne gidip tekrar gelmiş ve bu olay birkaç dakika içerisinde olmuştu.
    ···
  1. 2.
    0
    özet geç ve yalamaya devam et
    ···
  2. 3.
    0
    okudum çok iyiydi gerçekten şukuladım
    ···
  3. 4.
    +1
    tuzlu ayran getirin lan tansiyonum düştü
    ···
  4. 5.
    0
    up ulan.
    ···
  5. 6.
    0
    http://www.incicaps.com/r/winters17.jpg/
    ···
  6. 7.
    0
    özet gecenın amk
    ···
  7. 8.
    0
    tezim için çok önemli bir paylaşım, teşekkürler
    ···
  8. 9.
    0
    yokmu devamı lan
    ···
  9. 10.
    0
    kulaklarımdan bı sıvı akmaya basladı beyler
    ···
  10. 11.
    0
    şuku bin, nerden edindin bu bilgiyi, gerçek mi yoksa komplo teorisi olabilir mi sadece
    ···
  11. 12.
    0
    bu deneyi yapanın tesla oldugunu sanardım
    ···
  12. 13.
    0
    elimde birkac farklı hikaye daha var huur cocukları.
    istek gelirse paylaşabilirim.

    @11 devlet defalarca kez yalanlamış. doğruluğu hakkında kesin bir bilgi yok.
    ···
  13. 14.
    0
    gibsen okumam özet geç bin
    ···
  14. 15.
    0
    @14 özet hali bu yarak. anca bu kadar kısaltabildim.
    ···
  15. 16.
    0
    hepsini okudum panpa. ibretlik paylaşım olmuş.
    ···
  16. 17.
    0
    uss eldridge 28 ekim sabahı philadelphia limanından 640 km ötedeki 375 mil norfolk askeri deniz üssüne gidip tekrar gelmiş ve bu olay birkaç dakika içerisinde olmuştu

    gemi bir donanma üssünde kayboluyor. ve gidip geldiği yer yine bir başka amerikan deniz üssü...
    bu saçmalığa inanmamı beklemeyin. böyle bir olay olduysa o geminin söz gelimi yarı çaı 640 km olan bir daire içinde ışınlanıp geri dönebileceği pek çok yer varken (ki buna kara parçası üstünde kalan kısım da dahil) bunun da bir donanma üssünde gerçekleşmesi ne kadar mümkün, matematikçi arkadaşlar bizahmet söyleyiversin...
    ···
  17. 18.
    0
    olm ben duymuştum bu olayı ilgimi çekmişti ama ayrıntılı bi kaynak bulamadım. kaynak ver bin hepsini okuyim ya da buraya kopyala
    ···
  18. 19.
    0
    Kapdan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa, hatıralarını, bizzat Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle yazdırmıştır. Paşa anlatmış, söylediklerini, Muradi Sinan Reis kaleme almıştır. Türk tarihinin mühim kaynaklarından biri olan bu pek değerli hatıralar, bugüne kadar yayınlanmamıştır. Türkiye’de 5 el yazması nüshası vardır. Bunların biri Topkapı Sarayı’nda, diğer dördü ise istanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nin Türkçe Yazmalar bölümündedir. Biz, Üniversite Kütüphanesi yazmalanndan 94 ve 2490 numaralı olanlarının mikrofilmlerini aldırttık. Bu sayımızdan başlayarak sunduğumuz hatıralarda, 2490 numaralı yazma esas alınmış, fakat yer yer, hareketli olan 94 numaralı yazma ile karşılaştırılmıştır.

    Eseri, geniş okuyucu kitlesine sunabilmek için, dilini bugün konuşulan Türkçe’ye göre sadeleştirdik. Barbaros, önce ağabeyi Oruç Reis’ten bahsetmekte, sonra "Hayreddin Paşa" olmadan önce taşıdığı "Hızır Reis" adıyla yaptığı faaliyeti anlatmaktadır.
    Bu derece önemli bir eseri Türk okuyucusuna verebildiğimiz için şeref duyuyoruz. Barbaros gibi dünya tarihinin en müstesna amiralinin hatıralarının bile daha yayınlanmamış olması, Türk tarihinin henüz ne kadar dokunulmamış bir saha olduğunu göstermektedir.

    Hayat Tarih Mecmuası

    KANUNi SULTAN SÜLEYMAN’IN EMRiYLE HATIRALARIMI YAZDIRMAYA BAŞLADIM

    "Sen ve karındaşın Oruç, nasıl Midilli adasından çıkıp Cezayir’i fethettiniz? Bu ana gelinceye kadar denizde ve karada ne çeşit gazalar yaptınız? Bütün bu hadiseleri, ekgib ve fazla söz söylemeksizin bir kitap halinde yazdır. Kitap bitince, bir nüshasını da, hazineme konmak üzere bana getir."

    Bu emri alınca, birçok deniz cenginde arkadaşım olan zamanımızın kalem sahiplerinden Muradi'yi çağırttım. Padişahımızın fermanını söyledim. Derhal işe giriştik. Ben söyledim, Muradi yazdı.

    BABAM YAKUB AĞA’NIN MiDiLLi’YE YERLEŞMESi VE ANNEMLE EVLENMESi

    Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, Midilli’yi kafirlerin elinden fethedince, adaya Türkler’in yerleşmesini buyurdu. ilk yerleşenler arasında babam da vardı. Babam Yakub Ağa, bir sipahinin oğlu idi, kendisi de sipahi idi. Selanik civarında Vardar Yenicesi’nde tımarı vardı. Midilli’ye yerleşince, Şevketlü Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri’nin emriyle kendisine adada bir tımar verildi. Bu suretle yeni dirliğine kavuşan babam, ada halkından bir kızla evlendi. Babam, yakışıklı bir yiğitti. Anam ona dört oğul doğurdu. ishak, dört oğulun ulusu idi. Sonra ağam Oruç, sonra ben Hızır, sonra ilyas doğdular. Cenab-ı Hak her birimize uzun ömürler, nice cengler ve zaferler ihsan buyurdu.

    Ağam ishak, Midilli kalesinde otururdu. Ağam Oruç’la ben, derya seferlerine merak sardık. Oruç Reis, bir gemi edindi, onunla ticaret maksadıyla denize açıldı. Ben de 18 oturak bir tekne edindim. Önce Selanik ve Ağrıboz’a gidip geldik. Midilli’ye mal getirip satıyorduk. Fakat ağam Oruç, bu yakın seferlerle kanaat etmedi. Şam Trablusu'na gitmek istedi.
    Bir gün, küçük karındaşım ilyas’la beraber, Trablus’a gitmek üzere Midilli’den ayrıldı.

    AĞAM ORUÇ RODOS KAFiRLERi'NE ESiR DÜŞÜP NECE YIL ELLERiNDE ESiR KALDI

    Ağam Oruç, Şam Trablusu’na varamadı. Yolda Rodos gemilerine rasladı. Büyük cenk oldu. Karındaşım ilyas şehit düştü. Tanrı rahmet eylesin! Kafir gemileri cengi kazandı. Oruç Reis’i gemisiyle beraber esir aldılar. Zincire vurup Rodos adasına zütürdüler. Bu haber Midilli’ye erişince çok üzüldüm. Kanlı gözyaşları döktüm. Fakat hemen ağam Oruç’u kurtarmak çarelerini düşünmeye başladım.

    Krigo isminde bir kafir tacir vardı, dostumdu. Rodos’la ticaret yapardı. Krigo’yu tekneme alıp Bodrum’a geldim. Kendisine dedim ki :

    "Dostluk bugünde belli olur. Al sana 18.000 akça. Ağam Oruç’u kurtarmak için bana yardım et. Sen Rodos’a git, zemini yokla. Ben seni Bodrum’da bekleyeceğim."

    Krigo: "Baş üstüne" deyip Rodos’a gitti. Orada Oruç Reis’i bulup görüştü.

    Oruç’a dedi ki :

    "Sana karındaşın Hızır Hayreddin Reis çok selam ve dualar eder. Senin kafir elinde esir olmana çok üzülmekte, gece gündüz ağlamaktadır. Beni sana gönderdi. Şimdi karındaşın Bodrum’dadır. Bir hayır haber beklemektedir."

    Oruç, Krigo’dan bu sözleri duyunca sevincinden ağladı. Dedi ki :

    "Hemen karındaşım Hızır’a selim söyle. Ne maksatla adaya geldiğini değil kafirlere, sırtındaki gömleğe duyurma. Yine ilk fırsatta görüşelim."

    Oruç Reis’in, Rodos’ta Santurluoğlu namında bir tanıdığı vardı. Adı sanı bilinen bir kafirdi. Arada gelip Oruç’la görüşür, hatırını sorardı. Oruç, Santurluoğlu’na dedi ki :

    "Bu Rodos Şövalyeleri, beni karındaşım Hızır’a satmazlar. Belki sana satarlar. Sen de beni adadan kaçırırsın. ileride sana borcumu ederim."

    Santurluoğlu :

    "Emrin canıma minnet, dedi; satarlarsa seni alayım. Fakat doğrudan doğruya müracaat edip seni satın almak istesem şüphelenirler. En iyisi sen şehre indiğin bir gün, benim dükkanımın önünden geç. Fakat sakın dükkana doğru bakma ki, seninle tanışıklığım olduğu anlaşılmasın. Sen geçerken, ben tesadüfen seni görmüş olurum. Çok beğendiğimi söyler, şövalyelere seni bana satmaları için rica ederim."

    Oruç Reis, bu sözleri duyunca, azat olmuş gibi sevindi. Esirlik hayatı o kadar acıydı. Günlerden bir gün Santurluoğlu, Rodos kaptanları ile dükkanının önünde oturmuş, sohbet ediyordu. Güya bir hizmete gidercesine dükkanın önünden geçen Oruç’u gördü. Yanındaki kaptanlara dedi ki :

    "Şu geçip giden esir kimindir? Her zaman buradan geçtiğinde görürüm. Ateş gibi hizmet eder. Sahibi şu esiri satsaydı alırdım."

    Bunun üzerine kaptanlardan biri :

    "Sahibi benim", dedi; "istersen satarım."

    "Söyle, ne istersin?"

    "Bin altın isterim."

    "Çok para!"

    "Pekiyi, 800 altına bırakırım."

    Fakat satış muamelesi olmadan işler bozuldu. Şövalyeler Oruç’un namlı bir tacir olduğunu öğrendiler:

    "Karındaşı Hızır Hayreddin Reis, Bodrum’dadır," dediler; "ağası için 10000 altın vermeye hazırdır. 10000 altın verilen bir esir 800 altına satılır mı?"

    Santurluoğlu’nun parasını iade edip Oruç’u geri aldılar. Şövalyeler, Oruç’un gerçek değerini, Krigo’dan öğrenmişlerdi. Krigo, Hızır Reis’in verdiği 18000 akçayı dolandırdığı gibi, benim Oruç’u kurtarmaya hazırlandığımı Şövalyeler’e bildirmişti.

    Bunun üzerine Rodoslular, Oruç’u yer altında bir zindana attılar. Ta ki ben fırsat bulup kurtarmayayım. Eskisinden fazla eziyet etmeye başladılar. Eline, ayağına ve boğazına kadar zincir vurdular. Ancak ölmeyecek kadar ekmek veriyorlardı. Oruç, bu hale fazla tahammül edemedi. Kapatıldığı zindanın kumandanı ile görüşmek istedi. Kumandanın karşısına çıktı. Kumandan :

    "Neye geldin?" dedi.

    "Bana bu kadar eziyet etmekten maksadınız nedir?"

    "Ey Türk, anla bakalım, 800 altın verip kurtulmaya çalışmak nasıl olurmuş. Karındaşın Hızır Hayreddin Reis, dünyanın malı ile, seni kurtarmak için Bodrum’da bekler. Bundan haberimiz yok mu sanırsın? Yoksa sen bizi budala mı zannedersin?

    "Beni serbest bırakmak için kaç akça istersin?"

    "Ya sen ne kadar verirsin? Kendine ne paha biçersin? De bakalım."

    "Ben kendime değer olarak bütün Rumeli’ni arpalık, Anadolu’yu cep harçlığı verir, üstüne 100.000 altın öderim."

    "Bre divane, sen hele maskaraca sözler söylemekte devam et bakalım, akıbetin ne ola."

    Oruç’un kendisiyle alay etmesine kızan kumandan, ona eskisinden kötü muamele edilmesi için zindancıbaşına emir verdi. Oruç, bu halden çok sıkıldı. Bir gece zindanda tek başına ağladı :

    "Yarab, diye dua etti; bikes kalmışlara derman senden olur! Habibin Hazret-i Peygamber hakkı için ben biçare kuluna meded eyle, beni tez zamanda bu kafirlerin zulmünden kurtar!"

    O gece dua ede ede takatsiz kaldı, balçıklı zemine düşüp uyuyakaldı. Rüyasında parlak çehreli bir ihtiyar göründü :

    "Ey Oruç, dedi; gönlünü ferah tut. islam dini uğruna çektiğin eziyetlere katlan. Mahzun olma. Kurtulman yakındır."

    Oruç bu rüyadan büyük bir sevinçle uyandı. Gemi kasaveti dağıldı. Gönlü açıldı. O sabah, bütün Rodos kaptanları toplanmış, Oruç hakkında görüşüyorlardı. Bu mecliste kaptanlardan biri :

    "Derya işleri belli olmaz, dedi; bugün Oruç’a olan, yarın bizedir. Bu Türk’e fazla eziyet etmek doğru değildir."

    Bunun üzerine Oruç’un zindandan çıkarılmasına karar verildi. Bir tekneye küreğe çaktılar. Oruç, forsa oldu. Fakat O :

    "Yer altında olan eziyete göre derya üzerinde küreğe çakılmak nimettir, diyordu; Yarabbi şükürler olsun, dünya yüzünü gördüm."
    Tümünü Göster
    ···
  19. 20.
    0
    ccc tesla + einstein giber ccc
    ···