+1
Sorunun cevabı biraz uzun ve önemli;
Bilgi sizin geçmişinizdir. o öğrenmiş olduğunuzdur; hafızanızdır, birikiminizdir, malınızdır. birikim ise bir engeldir, sizinle yeni olanın, bilinmeyenin arasına girer.
bilinmeyene açık olabilmek için alçakgönüllü olmalısınız. insan cehaletinin sürekli farkında olmalıdır. her zaman bilinmeyen bir şeyler olduğunu bilmelidir. anılara, bilgilere, kitaplara, teorilere, doktrinlere ve dogmalara dayanan bir zihin egoist olur, alçakgönüllü olamaz. size alçakgönüllülüğü bilgi değil ancak sonsuz bilinmeyenler getirebilir.
demek ki hafıza bir kenara bırakılmalı. anılarınız olmamalı demiyorum ama bir deneyimin yaşandığı anda hafıza orada olmamalı. o an açık, savunmasız bir zihne gereksinim var. bu bomboş olma, boşluk anı meditasyon, dhyana'dır.
deneyimin kendisi doktrin haline gelmez mi?
deneyim başkalarına ancak negatif olarak aktarılabilir. onun ne olduğunu anlatamam, ne olmadığını da anlatamam. dil ancak onun ne olmadığını ifade edebilir. dilin onun ne olduğunu ifade edemediğini söylerken bile onu ifade etmekteyim. hiçbir doktrinin geçerli olmadığını söylediğimde, bu benim doktrinim oluyor. ortaya bir şey atıyor değilim; bir şeyi inkar ediyorum. hayır denebilir; evet denemez. evet yaşanmalıdır.
bilgiden geriye bir inanç kalmışsa bu inanç boşluğa, meditasyona ulaşmayı engelleyecektir. insan ilk önce geçmişin, bilinenlerin, zihindeki bilgilerin boş olduğunu kavramalıdır. bilinmeyene, gerçeğe ulaşmakta bilgi yararsızdır.
ya öğrenmiş olduğunuz bilgilerle özdeşleşirsiniz ya da onları izleyen bir tanık olursunuz. özdeşleştiğinizde, siz ve hafızanızdakiler bir olursunuz. ama aksi durumda -anılarınıza uzaktan bakıyorsanız, onlardan ayrıysanız, özdeşleşmiyorsanız- kendinizin anılarınızdan farklı bir şey olduğunuzun farkına varırsınız. bu farkındalık bilinmeyene giden yoldur.
bilgilerinizin bir izleyicisi, bir tanığı oldukça (kendinizi bilen olarak görmedikçe) egonuzun bu bilgileri ele geçirme olasılığı azalır. siz anılarınızdan ayrı bir varlık oldukça, onlar yalnızca bir toz birikintisi olarak kalır. onlar deneyimlediğiniz ve zihninizin bir parçası olan şeylerdir ama bilinciniz farklı bir şeydir. anımsayan anımsanandan, bilen bilinenden farklıdır. bu ayrımı açık seçik yapabildiğiniz oranda boşluğa yaklaşırsınız. sizinle bilinmeyenin arasına giren anılardan kurtulursunuz.
boşluğa ulaşılabilir ama boşluk oluşturulamaz. oluşturursanız, bu eski zihniniz, bilgileriniz tarafından yapılmıştır. bu yüzden onu oluşturmanın bir metodu yoktur. metot dediğimiz ancak bilgi birikiminden çıkar. metot kullanıyorsanız bu, eski zihninizin devamı olur. ama bilinmeyen size bir devamlılık olarak gelmez. ancak devamsızlığın yarattığı bir boşluk olarak gelir. işte o zaman bilinenin, bildiklerinizin ötesindedir.
bu yüzden burada metot, metodoloji olamaz. yalnız "ben ve birikimim ayrı şeyleriz" bilinci olabilir. bu kavranırsa, boşluğu oluşturmaya da gerek kalmaz. istenen oldu! siz boşluksunuz! hem de bu konuda hiçbir şey yapmanıza gerek kalmadan.
boşluğu yaratamazsınız. yaratılan bir boşluk boşluk olmaz. o yalnızca sizin yarattığınız bir şeydir. sizin yarattığınız bir şey ise asla hiçlik, boşluk olamaz çünkü onun sınırları olacaktır. onu siz yarattınız, bu yüzden o sizden fazla, sizin zihninizin ötesinde bir şey olamaz. boşluğu oluşturamazsınız. ancak onun alıcısı olabilirsiniz. onu almaya ise yalnız negatif biçimde hazırlanabilirsiniz. bu hazırlık öğrendiğiniz, bildiğiniz her şeyin boş ve anlamsız olduğunu bilmek ve onlardan ayrı olmak anlamındadır.
yalnız bu farkındalık ve bu düşünce tarzı sizi o ürkütücü, o her an var olan boşluğa atabilin artık sizinle onun arasında bir engel kalmadı. o an ile birleştiniz, sonsuzlukla, sınırsız olanla bir oldunuz.
o anı bilgiye dönüştürdüğünüz saniye, o da hafızanızın bir parçası haline gelir ve kaybolur. onun için kimse "bildim" diye mez. insan onu ne kadar deneyimlerse deneyimlesin, bilinmeyen bilinmeyen olarak kalır. onun cazibesi, güzelliği ve çekiciliği hep aynı kalır.
bilme eylemi sonsuza dek sürer. bu yüzden kimse "oraya ulaştım" diyemez. böyle söyleyen yine anılar ve bilgi kalıplarına geri döner. o zaman o kişi ölür. bilginin açıklandığı an ölüm anıdır. yaşam sona erer. yaşam hep bilinmeyenden gelir, bilinmeyene doğru gider. öteden gelir ve öteye yol alır. işte bu nedenle bana göre gerçek dindar bir insan bildiğini iddia eden değildir. bilgiye ulaştığını iddia eden kişi bir teolog, bir filozof olabilir ama asla bir dindar olamaz. bir zihin dindar olduğunda nihai gizemi, cehaletin sonsuz coşkusunu ve vecdini kabullenir.
meditasyon, yani boşluk anı oluşturulamaz ve yansıtılamaz. zihninizi durduramazsınız. bunu yapıyorsanız ya onu uyuşturmuş ya da hipnotize etmişsiniz ama bu boşluk değildir. boşluk gelir; asla yaratılamaz, asla getirilemez.
her talep karşılanabilir, bu yüzden saçma bir talep saçma şeylerle karşılanır. guruluk ve bütün teolojiler böyle yaratıldı.
nihai olanı amaç edinmemeye dikkat etmek gerekir. dilekte bulunmayın, bir şeyi edinmeyi amaçlamayın ve yolculuğunuza bir varış noktası tayin etmeyin. o şu anda, burada, farkında olabilirsek o patlama gerçekleşir. zaten çok yakınımızda. o bizim en yakın komşumuz ama biz hep uzaktakini arzu ediyoruz. yanı başımızda duruyor ve biz haclara gidiyoruz. bir gölge gibi bizi izliyor ama gözlerimiz uzaklarda olduğundan onu göremiyoruz.
yaşam varoluşun içinde olmak zorundadır. lao tzu'nun bir sözü vardır: "ararsan yitirirsin. arama, bulursun."
Tümünü Göster