/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +5 -1
    edit: fon müziği https://www.youtube.com/watch?v=iHhi2vVVOsQ

    2 ismim var, buna doğru orantılı şekilde de 2 farklı kişiliğim. Ikisini de buzdan sütunlar arkasına gizledim; iri-yarı sert görünüşte bir adam olmama rağmen küçük bir oğlan çocuğu kadar savunmasızdım çünkü. Bi taraftaki ben inanılmaz neşeli, bulunduğu her ortama samimiyet ve pozitif enerji saçan bir binti. Genelde herkes bu beni bilirdi, bu beni severdi. Diğer taraftaki benin farkına 12 yaşına kadar varmamıştım. Ortaokul 1'nci sınıftım. Teneffüste deliler gibi top oynarken kendimi kaptırmış bir vaziyette sağa sola büyük bir şevkle koşuyordum ki diyaframıma yediğim yaklaşık 6.2 şiddetindeki dirseğe kadar. Bütün hevesim tahrumar olmuş bir vaziyette, yaklaşık 85 volümlük bir "Sen n'aabuyon dıbına koyim" nidasıyla bana dirseği vuran Ahmet'e doğru bir hışmınan hücum ettim. Neyseki bizim çocuklar olay büyümeden ayırmıştı. Herkes sakindi oyuna devam ediyordu ama bende olağan dışı bi şeyler vardı. Bakışlarımın ve duruşumun değiştiğinin farkındaydım. Nefes alış-verişim dengesizdi, yeryüzündeki en sakin, en neşeli insanlardan biri olan ben öfkeden köpürüyodum ama bu durumu hiç yadırgamamıştım. Sanki mizacım hep böyle serseri ve hiper-agresifti. Teneffüs bitmişti sınıfa doğru usul usul yürüyoduk herkes birbirine bi şeyler anlatıyor, maçın kritiğini yapıyordu. Ben ise soteye yatıp avını izleyen bir yırtıcı gibi arkadan arkadan büyük bir nefretle Ahmet'i kesiyordum. Sınıfa çıktığımızda sınıfta hoca yoktu ve beklediğimiz gibi ders boştu. Sınıf müdür yardımcısının odasına aşağı inmek için izin istemeye büyük bir coşkuyla koşuyordu. Ben ise Ahmet'e bağırıp beni beklemesini söyledim. Kapıyı kapatıp Ahmet'i sınıfın bi ucuna -kapıdan cam kenarına- büyük bir öfkeyle ittim. Ahmet: "Lan amcık naa... " sözünü bitirmesine izin vermeden gırtlağına çöktüm, ağzımdan tek kelime çıkmıyordu. Sadece bütün gücümle onun boğazını sıkıyodum. Kurtulmaya çalıştıkça daha çok sinirlenip gırtlağını bıraktım ve Ahmet'e vurmaya başladım. Ahmet de karşılık vermeye başladığında bi' an ben napıyorum dıbına koyim diye kendime bir serzenişte bulundum. Ben tekrar karşılık vermeyince Ahmet camın önünde bi kaç saniye hareketsizce benim bi eylemde bulunmamı bekledi. "Özür dilerim" dedim. Ahmet derin bir nefes vererek açık olan camın önüne oturdu. "La kardeş önemli değil de üstümün başımın dıbına goydun, alt tarafı binliğine bi dirsek vurduk anamızı gibtin" diyerek isyan etti. "Bilerek vurdun yani dirseği?" dedim. Zaman yavaşladı, duvar saatinin sesi, dışarıda bağıran çocukların sesi, Ahmet'in gergin nefes alış-veriş sesi.. Her şey yavaşladı. Benim içimde yine bi şeyler uyandı, sanki birisi ruhuma durmaksızın bir öfke bulutu üflüyordu. Bakışlarımın yine değiştiğinin farkındaydım. Ahmet'in korku dolu surat ifadesi de bunu doğrular nitelikteydi. Yine hiçbir şey söylemeden Ahmet'e doğru çullandım ve onun 5'nci kattan aşağı süzülüşünü izledim.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +2
    Ahmet ölmüştü. Cenazesine gittim, taziyeye gidip ailesine baş sağlığı diledim. içimde en ufak bir pişmanlık ya da üzüntü yoktu. Ama gözlerimden akan yaşlara engel olamıyodum. Sanki içimde başka birisi ağlıyordu ama üzüntüden değil. Kendini kaybetmişlikten, yenilmişlikten, üstüne çekilen prangalardan, kurşunsuz bir savaş meydanında esir düşmüşlükten ağlıyordu diğer ben. Bir sürü hobisi vardı naif, sempatik benin. Basketbol oynarken, sevdiğim bir kitabı okurken ya da arkadaşlarımla uzun soluklu bir sohbet ederken ağzımda şeker tadı oluşurdu, inanılmaz bir haz duyardım. Yavaşça onlar da diğer ben ile söndü. Yaptığım hiçbir şeyden haz duymaz, insanları umursamaz, duygu kavramından uzak bir hale geldim. Adeta buz tuttum ama kimse farkında değildi bunun. Hala sınıfın en espritüel, en şakacı insanı bendim sadece tek bir farkla; ilk adım kullanıldığında bir yabancıya seslenilmiş gibiydim, o isime tepkisizdim. Ortaokulu bitirip kalburüstü bir liseye başlamıştım. Dışarıdan ortalama ancak biraz iri bir ergendim. Demiştim ya; ben hep sevilen, sempatik, neşeli bir bin kurusuydum, girdiğim her ortama anında kaynaşırım diye. Lisede böyle olmamıştı. Çevremdeki insanlara 3 gün beklemiş çöp kutusu gibi davranıyodum. Çoğunun adını dahi bilmeme rağmen hala garip bir şekilde sevilen bir insandım. 2-3 tane kız arkadaşım bile olmuştu ve ben hiçbirine seni seviyorum diyememiştim.
    ···
  3. 3.
    +2
    https://www.youtube.com/watch?v=Cu8qsC1WLiE

    Duygusuz bir huur çocuğu olarak duygusal anlamda en yoğun ilişkilerden birisine nasıl devam edecektim ki? Müzeyyen'i gördüğümde içimdeki o kıpırtılar, yerini çok başka dürtülere bırakmıştı. Onun yetersiz hissetmesini, sürekli korku içinde olmasını, duygusal açıdan yıpranmasını o kadar çok istiyordum ki... Müzeyyenle öpüşmekten ileriye gitmemiştik hoş zaten bu ana kadar da öyle şeyler planlamıyordum. Ama diğerinin planları büyüktü, sinsiydi, ihtiraslıydı. Ama elinizi çükünüzden çekmenizi rica edeceğim çünkü anlatmayacağım o kısımları.

    Ben şahsen film izlemeyi çok seven bi insanım ve ilk iş olarak Müzeyyen'in oturduğu semte gittim. Sinemaya gitmeyi teklif ettim ve sinemada küçük çaplı yakınkaşmalardan sonra elinden tutup parka zütürdüm. Ama hangi parka? Tabii ki eski sevgilisinin allahın her günü geldiği park. Eski sevgilisinin gelmesini büyük bir sabır ve efendilik içinde bekledim. O sıska yoğun huur çocuğu görüş alanıma girdiği andan itibaren Müzeyyen'i öpmeye koklamaya başladım. Oturduğumuz yere önce bi kaç arkadaşı geldi, hem onun hem Müzeyyen'in ortak arkadaşları. Selam verdikten sonra bizden kalkmamızı rica ettiler. Neymiş beyefendi çok üzülüyormuş(!) Kendimden beklemediğim bir gevşeklikle "Gelsin onu da mutlu ediyim birader" kelimeleri döküldü ağzımdan. Yemi yutmuştu bizim oğlan ve ayaklanıp buraya doğru yürümeye başlamıştı. O kalktığında ben de ayağa kalktım. Ben iri bir insan olduğumu söylemiştim zaten. Üstümde o günde omuzdan destekli deri ceketim vardı, omuzlarım olduğundan bi 5 cm kadar daha iri duruyordu. Beni görür görmez suratının ifadesi değişti ve yönünü değiştirerek parkı terk etti. Müzeyyen ile yalnız kaldığımızda suratının aldığı şekil beni o kadar rahatsız etmişti ki... Elime geçen ilk sert materyal ile onun o kalemle çizilmiş suratını dağıtmak istiyordum. Planın ilk kısmı işe yaramıştı işte. Müzeyyen yıpranmış, birazcık benim paronayam da olsa eski sevgilisiyle bir şansı kalmamıştı artık
    ···
  4. 4.
    +2
    Hala gibleyip okuyan varsa bugün yazma şansım yok 2 gündür işe uyumadan gidiyorum bugun yatıcam
    ···
    1. 1.
      0
      kanka yaz sen okuyorum ben.
      ···
  5. 5.
    +2
    Müzeyyen hayatımda gördüğüm en hayat dolu insandı. O kadar sempatik ve sevimliydi ki.. içimdeki buzları çözüyordu sanki. Bu durum sanıldığı gibi hoş değildi. Aksine göğüs boşluğumda bir şeyler oluyordu onu görünce. Büyük bir kasvet, büyük bir ağırlık.. ikimiz de Müzeyyen'in hayatımızı bi şekilde alt-üst edeceğini biliyorduk.

    Uykunun bi evresi vardır ya hani böyle ne tam uyanıksızdır ne de tam uyuyorsunuzdur. Koridordan birisinin geçtiğinin, ya da odaya birisinin girdiğinin farkındasınızdır ama tepki vermezsiniz. Odada benden başka birinin olduğunun farkındaydım ama kapı kapalıydı. Birisi bariz beni izliyordu, nefes alış-verişini hissediyordum. Tereddüt etmeden doğrulup kapıya doğru baktım. Kendimle karşı karşıyaydım. Gözlerim yaşlı bi şekilde kendime bakıyordum. Kendimi tekrar yatağa bıraktım, hiç yadırgamamıştım.
    ···
  6. 6.
    +2
    Ama o benim için sadece görsel bir güzellikti. En ufak bir his ya da duygu yoktu içimde. Artık benimsediğim, benimle birlikte büyüyen, soğuk, karanlık ve kahpe bir boşluk vardı sadece.

    Ben içimde beslediğim iki kişiyle de kendi çapımda zeki bi insandım. Ancak ikimizin de Matematikle ilgili büyük sorunları vardı ve bu fark edilmeyecek gibi değildi. Matematikte sürekli bocalıyorduk ve ikimiz de kaybetmekten nefret ederdik. Matematikten de nefret ettik. Benim bu kıt matematik ile nasıl bulunduğumuz şehrin en iyi liselerinden birini kazanıp sonrasında oradan ayrılmam Müzeyyen'in ilgisini çekmişti. Aramızda geçen ilk konuşma şuydu;

    M: Ya sen bu Matematiği düzelticeksin di mi?
    B: E bi zahmet
    M:(Gülerek) Bi zahmet demek? istersen bir iki soru bankası biliyorum sıfırdan üstüne koyup ilerleyebileceğin basit kitaplar, isimlerini verebilirim?
    B: Olur.

    Utana sıkıla ellerini iki yana açarak devam etti:

    M: Ya.. Şey.. Yanlış anlamazsan sen bu Matematikle nasıl o okula girdin anlatsana biraz.
    B: Yaklaşık 15 matematik netim vardı. Onun haricinde de sadece 1 boşum vardı.
    M: Oha.. Oğlum insan mısın?
    B: Bilmiyorum :D

    Bana iki adımı da kullanmadan hitap ediyordu sürekli. Sanki bi şeylerin farkına varmış ve isim kullanmaktan çekiniyormuş gibi...
    ···
  7. 7.
    +2
    Lise 3'te ailemin ısrarı üzerine okul değiştirmek durumunda kaldım. Onlar sadece ergenliğin verdiği o isyankar ruh halinden kaynaklı bir durum sanıyordu bunu. Özel bir okula yollamışlardı beni.

    Okulun ilk günü biraz geç kalmıştım, sınıfa nefes nefese girip özür dileyerek yerime doğru geçerken ön sıradan: "Lan bu tip ne dıbına koyim?" şeklinde bir fısıltı duydum. -O anki tipim; Siyah kemik çerçeve gözlük, bir adet siyah t-shirt, düz normal bir kot pantolondan oluşuyordu-
    O an o fısıltıyı yaratan insan müsveddesinin soluk borusuna tahta kalemini saplamamak için kendimi o kadar sıktım ki tırnaklarım avuç içimi kesmişti. Yerime oturup 40 dakika boyunca o fısıltıyı yaratan çocuğa kilitlendim. Teneffüs ziliyle birlikte yanıma çocuğun biri atladı, adı Murat.
    Murat tanıdığım en geveze, en içten ve en saf çocuktu. 10 dakikalık teneffüste bana bütün hayatını özet geçip, üst kattaki ikiz kardeşini zorla sınıfa sokup beni onunla tanıştırmıştı. Ah diğer bana ne kadar benziyordu...
    ···
  8. 8.
    +2
    Zor gelmeye başlamıştı her şey. insanlarla zorunlu olarak temasa geçmekten o kadar çok nefret ediyordum ki, evde duvarlarla ya da kendimle konuşmak daha cazip geliyordu. Tamamen sosyopat bir huur çocuğu haline gelmiştim. Hayatımda kavga dahi etmemiş ben; her hafta ayrı bir vukuatla eve geliyordum. Ailem endişeliydi, hoş ben normal bi çocukken de aşırı endişelilerdi. 8. sınıfa kadar beni tek başıma otobüse bile bindirmemişlerdi. Ben aileme hiçbir zaman soğuk ya da saygısız bir biçimde yaklaşmadım. Diğer benden kalan solgun korlardandı belki. Ailem benden çok fazla şey bekliyordu. Babam profesyonel olacağımdan, annem ve ablam ise çok iyi bir üniversiteye yerleşeceğimden o kadar emindi ki. Oysa ben bunların hiçbirisini istemiyodum. Sadece nefes aldığım için yaşayıp, nefes almaya devam etmek için, ailemi büyük buhranlar içine sokmamak için bu beklentileri omuzluyordum. Lise 2'de okulun en problemli ancak en sevilen insanı bendim. Çünkü yediğim takları o kadar büyük bir saygı çerçevesinde yapıyordum ki ellem edip gallem edip yine kendimi affettirmeyi başarıyordum. inanılmaz manipülatif ve vurdumduymaz bir bin kurusu haline gelmiştim ki önünü arkasını alamıyordum. insanları kışkırtıp birbirine düşürmekten, kopya çeken arkadaşlarımın yakalanmasına sebebiyet vermekten, bana karşı en ufak olumlu duygular besleyen insanların duygularından faydalanmaktan, sırf güzel diye hayatımın merkezindeymiş gibi hissettirip bi anda gibtir çektiğim kızların düştüğü o durumlardan o kadar büyük bir keyif almaya başlamıştım ki adeta kaostan besleniyordum
    ···
  9. 9.
    +2
    Teneffüs bittikten sonra diğer hoca geldi sınıfa. Ben hala büyük bir nefretle en ön sıradaki çocuğa 4 numara neşter keskinliğinde bakışlar atıyordum. Gelecek ile ilgili planlarımızı sormaya başladı. Bana geldi sıra.

    H: Adın neydi yavrucum?
    B: (... ) hocam
    H: Hangi bölümü istiyosun neler planladın bakalım?

    Küçüklükten beri hep profesyonel olmayı istiyordu diğer ben. Ama şimdi? Hiçbir fikrim yoktu.

    B: Tıp istiyorum hocam. Eğer kazanabilirsem Pgibiyatri üstüne uzmanlaşmak istiyorum.
    Tamamen istemsiz bi şekilde ağzımdan çıkmıştı bu cümle. Kendi karanlığımdan kendimi kurtarmak istiyodum sanki ama haberim yoktu. Hoca klagib çok çalışman gerek nutukları çektikten sonra bakışlarımı tekrar ön sıraya çevirdim. O ana kadar fark etmediğim birini fark ettim. Adına Müzeyyen diyeceğim. Müzeyyen, Ay kadar parlak, gökyüzü kadar canlı, kışın zifiri karanlıkta yakılan sigaradan tüten dumanın sokak lambasıyla raks etmesi kadar güzeldi.

    edit: imla
    ···
  10. 10.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=mDlN99b0EBs

    ilişki tam gaz yıpranmaya devam ediyor ben ise kurtarmak için hiçbir şey yapmıyordum. Aksine ilişkiyi komple baltalamaya devam ediyordum. içimdeki duygu seli bi yere kadar sürmüştü. ilişki benim için tamamen cinsellik halini almıştı. Ne kadar ruhen anormal bir bin kurusu olsam da bedenen 17-18 yaşında sağlıklı, ergen bir Türk genciydim. Testosteronun kanımda yükseldiği her dakika Müzeyyen'e yanlıyor sürekli bi şeyler yaşamak için onu darlıyordum. O'na kendini o kadar değersiz hissetiriyordum ki, ilişkiyi sadece cinsellik üzerine yıkmaya başladığımdan şüphelenmeye başlamıştı, haklıydı da. Çok fazla dayanamadı zaten.

    Yaz tatilinden yaklaşık 2-3 hafta sonra evde abisi, abisinin sevgilisi ve kuzenleriyle içeceklerini söyledi, eyvallah dedim. Ama özlemiştim dıbına koyim onun öncesinde de 3 gün konuşmamıştık zaten. Mesaj atıyordum cevap vermiyordu, çevrimiçiydi ama cevap atmıyordu. ilk 15 dakika normal bir insan seviyesinde sinirlenerek darlamaya başladım. Ama hala cevap vermiyordu. Arıyorum telefonu meşgule atıyor, görüldü atıyor cevap vermiyor. En son evde çıldırıp "Super Saiyan'a" dönüşmeme ramak kala cevap attı:

    M: Ben iyi hissetmiyorum, ayrılmak istiyorum.
    B: Sarhoş musun la sen? Ne demek ayrılmak istiyorum.
    M: Sarhoşum... (bi 2 dakikalık boşluk) Hiçbir şeye katlanamıyorum, kendime dahi katlanamıyorum her şeyden kaçıp uzaklaşmak istiyorum.
    B: Ne saçmalıyosun sen ya? Sarhoşken bunu yapamazsın bana. En azından yarın ayık kafayla konuşalım lütfen...
    ···
  11. 11.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=fZ_Om_VI_hY

    Eve gelip ortalığın dıbına koymamak için, anında yatıp zıbardım. Aksi takdirde 3. sayfa haberlerinde bir killing spree'nin baş rolü olarak yer alacaktım. Binbir güçlükle dizginlediğim içimdeki canavar öylesine büyük bir öfkeyle uyanmıştı ki, hayatımda korkuyu iliklerime kadar hissettiğim tek andı. Zarar vermekten korkuyordum, bahar gibi sevdiğime zarar vermekten. Fiziksel olarak değildi kesinlikle, ona elimi süremezdim. Ama ruhunu paramparça edebilirdim. Özlem duyduğu, ekgib kaldığı her şeyi yüzüne vurup onu dayanılmaz acılara sevk edebilirdim. Ama yapamadım. Onun yerine onu görmezden gelmeyi tercih ettim. Hiç yokmuş gibi, hiç olmamış gibi, Müzeyyen diye birisi yaşamamış gibi davranmaya başlamıştım. 1 ay boyunca devam ettirdim bunu.

    Ben artık kafamın içinde neler döndüğünü anlayamıyordum. Hangisinin kontrolde olduğunun farkında değildim. Ders'in ortasında kendi dünyama gömülüp içeride kendimle karşılıklı muhabbet ediyor, hocanın ya da bizim çocukların dürtmesiyle ancak bulunduğumuz dünyaya dönebiliyordum. Uyumamaya başladım. Çünkü benim için asıl sınav uyuyunca başlıyordu. Eğer uyursam birimiz diğerimizi bir daha uyanmamak üzere derin bir uykuya yollayacak, sonunda hiçbirimiz bi daha uyanamayacaktık, biliyordum...

    Fiziksel ve ruhsal olarak o kadar bitiktim ki, basketbolu bırakmak zorundaydım. Babama bırakmak istediğimi söylediğimde yüzünün büründüğü o ifadeyi tanıyordum. Hayal kırıklığıydı. Ben babamı hiçbir zaman gururlandıramamıştım, kendisi her zaman inkar eder, ama biliyordum ben bunu. Bana karşı olan beklentilerinin altında hep ezildim ben. Babam 20 sene futbolla içli dışlı bir insandı. yaklaşık 15 sene futbol oynadıktan sonra 5 sene de çalıştığı kurumun takımında teknik direktörlük yapmıştı. Benim de futbolcu olmamı isterdi hep çünkü iyiydim. Gerçekten iyiydim ama sevmiyordum, basketbol oynamak istediğimi söyledim sürekli. Yüzü ilk kez o gün düşmüştü, sonra benim basketbola olan sevgim ve ilgim sayesinde o da benimle basketbolu sevdi, her maçıma geldi, desteğini ve inancını verdi... Yüzüstü bıraktım onu. Benden çok iyi bi liseye girmemi istedi, girdim ama bitiremedim, yine yüzüstü bıraktım onu... Hangimiz olursak olalım ailemizi üzmek bizim için o kadar iğrenç bi duyguydu ki...
    ···
  12. 12.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=31BS2oTkaw8

    Nisan başlarıydı galiba, haftasonuydu. Uyumamak için direnirken sızmışım. Odada bi ses vardı, sanki birisi koduğum musluğunu tam kapatmamış gibi, şıp şıp şıp... Musluk sesine bu seferde bir hırıltı eklendi. Sanki birisini gırtlaklamışlar da bi şeyler söylemeye çalışıyor gibi. Kendi kendime "Yine mi dıbına koduğum delisi" diye geçirdim içimden. Ahmet vardı karşımda... Kafatası parçalanmış, vücudunda ölüm morlukları, ayakkabılarından tanıdım onu. Diğeri Ahmet'in koluna girmiş ayakta durmasına yardım ediyordu. Çığlık atmaya başladım, n'olur gidin diye bağırdım. Gitmediler... Kimse de gelmedi odaya. Avazım çıkana kadar bağırmama rağmen hiçbir ses yoktu evde. Sadece Ahmet'in parçalanmış bedeninden zemine damlayan kanın sesleri; şıp, şıp, şıp...

    Yatağımda uyandım, hiç gelmeyecek birini beklemiş gibi yorgundum. Saat 8.30'du, ders çoktan başlamıştı. "Niye beni kimse uyandırmadı dıbına koyim" serzenişleriyle bi şeyler atıştırıp evden çıktım. Mezarlıktaydım ama neden? Okula gitmek için evden çıkmıştım dıbına koyim burda ne işim vardı? Ben olayı kavramaya çalışırken kulaklarımda kendi sesim net bi şekilde yankılandı: "Ahmet'e gidiyoruz."
    ···
  13. 13.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=tas5AEqnmuk

    Uzun uğraşlar sonucu Ahmet'i buldum. Sigara'yı yakıp oturdum yanına, bi sigara daha yakıp mezar taşının üstüne koydum. Ağlamak istedim, ağlayamadım. Gözyaşlarım gözlerime doldu, doldu.. Ama akmadı hiç. Sanki Ahmet ağlamamı istemedi, özürümü kabul etti. Senin suçun değil dedi.

    Okula gittim tekrar. 3. derse yetişmiştim, Felsefe'ydi ders. Tam bir tren enkazı gibiydim, bütün sınıf arkadaşlarımın "La buna n'olmuş amk" şeklinde bana baktığından emindim ama giblemek için aşırı bitkindim. Sağdan soldan gelen "La olm sana diyom şşş n'oldu la" tacizlerini "La uyumadım amk" klişeleriyle dodgelarken Müzeyyen'in endişe dolu bakışlarını fark ettim. Teneffüse çıkıp geldiğimde Müzeyyen önümü kesti, sarıldı. Hiçbir şey demedi, bir şey sormadı. Sadece sarıldı. Karşılık vermek için hala çok öfkeliydim ama ruhumdan arta kalan her zerre ona sarılmak istiyordu. Uzun uzun sarıldım ona, ve kulağına fısıldadım: "Akşam anlatırım"
    ···
  14. 14.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=LQn_KCPmnsg

    Bi şekilde bunu da tatlıya bağladık. Ama Müzeyyen geçmişinden kalan hayaletlere o kadar takılmıştı ki. Soruyorum şimdi size: Aşık olduğunuz tek kadın size gelip "Bugün eski sevgilimi gördüm yolda sarıldık falan... " dese ne yaparsınız? Ben akli dengesi yerinde olmayan bi insan olarak ikisinin de gırtlağını kulaktan kulağa kesmekte tereddüt etmezdim. Ama yapmadım.

    ilişkinin dinamiği tam olarak şuydu; Haftada 1 kez eski sevgililer yüzünden kavga et, barış, tekrarla.
    O kadar yıpratıcı bi hal almıştı ki ilişki fiziksel olarak yorulduğumu hissediyordum. Ama o kavgaların sonunda gelip kafasını boynuma gömüp uzun uzun sarıldıktan sonra Orta Doğu'ya tek başıma barış getirebilirdim. Diğeri böyle düşünmüyordu ama. Sürekli Müzeyyen'in içten pazarlıklı, sinsi bir insan olduğunu söylüyor, adeta kafamın içindeki bir şeytan gibi vesveseler veriyordu. Ona tamamen hak vermiyor değildim ama bir iktidar savaşını daha kaldıramazdım ki. Ben direnmedim, o da zorlamadı. izin verdim ona belki de yaptığım en tehlikeli şeylerden bi tanesiydi canavarı sevdiceğimin üstüne öylece salmak.
    ···
  15. 15.
    +1
    Yaklaşık 2.5 saattir yürüyordum, huur çocuğu gibi bir sıcak vardı. Hay memleketimin gözünü seveyim... Cebimdeki her kuruşu nereye harcayacağımı çoktan hesapladığımdan toplu taşıma ya da taksiye binmek gibi bi niyetim yoktu. Avare avare yürüyerek bulacaktım Müzeyyen'i ve o sıvı testosterondan oluşma yoğun huur çocuğunu. Şarjı bitmesin diye kapattığım telefonu açtığımda annemden gelen cevapsız aramaları gördüğümde bi an durdum ve dedim ki; "Hay dıbına koyim ben evdekilere ne diycem?" Arayıp dışarı çıktığımı, muhtemelen barışlarda kalacağımı söyledim. Ama annem hiç yemiş gibi değildi.

    A: Lan eşek sıpası ben sabahın 6.30'unda uyandım evde yoktun ne dışarısından bahsediyosun sen?
    B: Canım anam, gece çıktım işte şimdi de Barışlar'da kalıcam işte merak etmene gerek yok.
    A: Görüntülü arıyorum o zaman aç çabuk aç.
    B: (Dumur olmuş bir şekilde 3 saniyede aklıma gelen en yaratıcı yalanı söyleyerek) Yav dur kapatma tuvaletteyim ne görüntülü araması ben çıkınca arıycam seni.
    A: Kapat kapat! Ne halin varsa gör ben sana eve gelince sorarım bunun hesabını ama...

    Disaster averted derken, başım öyle bir dönmeye başladı ki olduğum yere zütümün üstüne oturdum. Tanrım bu nasıl bir sıcak dıbına koyim? Üstüne üstlük sadece otobüste verdikleri gib kafası kadar bisküvilerden başka bi şey de yememiştim. Kahvaltılık bi yer bulacaktım ama zütümü yerden kaldıramıyordum.
    ···
  16. 16.
    +1
    Beyler ne diycem şukuyu falan gibtir edin de müzik zevklerimiz uyuşuyorsa araya 1-2 tane sallayın
    ···
  17. 17.
    +1
    Aksam üstü gelicem yine
    ···
  18. 18.
    +1
    Bi kaç dakika daha oturup doğruldum yerimden, bi tane ara sokaktan geçip ana caddeye çıktım. Saat nispeten kalabalık bi saat olması gerekirken cadde gerçek anlamda bomboştu. Ben adeta bir zombi gibi bitkinlikten ayaklarımı sürüyerek karşıya geçiyordum ki birden bir adet ortaya karışık fren ve okkalı korna kombosuna refleks olarak kafami sesin geldiği yöne doğru çevirdim. Kafayı çevirmemle arabanın tamponunun diz kapaklarimla buluşması bir oldu. O bitkinlik ve açlığın üzerine aldığım darbeyle iptal olmuşum.

    Gözlerimi açtığımda evdeydim. Yataktan firlarcasına kalkıp sağımı solumu yokladım. Domuz gibiydim üstümde bir çizik bile yoktu. Hemen telefona hücum ettim. Saat gece 3 civarıydı ve tarih aynıydı. Mersin'e aldığım bileti bulmak için odanın dıbına koydum ama yoktu. Kafayı yemiştim. Telefonu tekrar elime alıp Müzeyyen'den gelen mesajları açtım. Ona yavşayan sinsi kelebek penisinin muhabettinden sonra cevap vermemiştim. O ise önce "uyudun galiba" yazmış. Yaklaşık 1 saat sonra da sarhoş olduğu klavyeyi kullanma şeklinden açık bir şekilde belli olarak "iyj grceler askin" yazmıştı

    edit: imla
    ···
  19. 19.
    +1
    Lan ama nasıl evdeydim? Mersin'e gittiğimden o kadar emindim ki.

    Ben normalde evin içinde asla sigara içmezdim. Ailemle alakası yoktu sadece eşyalarımın üstüne kokusunun sinmesini istemiyodum. Direk şortun cebinden paketi çıkardım. Paketle beraber yere bozukluklarla birlikte 279 lira para düştü. Paketi açıp bi sigara çıkartayım dedim anasını atasını gibtiğim paketi nerdeyse fulldü. Lan eyvallah akli dengem yerinde değildi ama bu neyin nesiydi şimdi? Elimde sigara balkona çıktım korkuluklara yaslanıp sigarayı körüklemeye basladim. Ya 10 ya 15 dakika geçti ikinci dalı yakarken ikinci bi çakmak sesi duydum. Diğeri yanımdaydı. "Yine başlıyoruz dıbına koyim" diye geçirdim içimden. Elimizi omzumuza attı ve:

    A: iyi değiliz farkında mısın? Ayık gezmediğimiz gibi uyumuyoruz da. Üzüntüden, sıkıntıdan 10 kilo verdik, ağzımıza giren her lokmayı kusuyoruz, hepsi senin bu omurgasızlığın, iğrenç duygu sellerin yüzünden.

    Kolunu boynuma dolamış var gücüyle sıkıyordu. Çırpınıyordum atabildiğim kadar güçlü çığlık atıyordum, ama direnemedim... Kendi kendimi 5. kattan balkondan aşağı atmıştım. Aşağı doğru süzülürken gürültüye uyanıp balkona çıkan üst komşuyla gözgöze yere çakıldım.
    ···
  20. 20.
    +1
    O an içimizden birisi öldü. Ama hangisinin öldüğü hakkinda zerre fikrim yoktu. Balkonda dikiliyordum, aynı zamanda da vücudumun her zerresi acı içindeydi. Bi yandan ciğerlerime küllükte kendi kendine yanan sigaranın kokusu doluyordu bir yandan da ağzımda oluk oluk kan tadı. Ikimizin de gözleri kapandı.

    Sabah ablamın enseme patlattığı şaplakla irkildim.

    A: Şu taku ağzınla iç diye kaç defa söyledim lan sana sıpa? Kül tablasını kıçınla devirmissin bütün balkonun içine sıçmışsın. Kalk topla şuraları...
    ···