/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 426.
    +15
    Gözlerimi açamıyordum ve hiç bir ses duyamıyordum ama beni yerden kaldıran kolları belimde hissedebiliyordum. Şu an nerede olduğumu da algılayamıyordum geri dönmeyi başarabilmişmiydim yoksa hâlâ o alemdemiydim. Bu belirsizlik beni içten içe yiyip bitiriyordu, içimdeki korku umutlarım üzerinde büyük bir baskı kuruyordu.

    Beni taşıyan her ne veya her kim ise giderek hızlanıyordu bunu artan sarsıntıdan anlayabiliyordum. Tek istediğim kücücük de olsa bir ip ucuydu güvende olduğuma dair ufacık bir belirti. Yüzüme hafifçe değen rüzgar birden kesilmişti ve ortamın ısısı giderek artıyordu. Bu kapalı bir alana giriş yaptığım anldıbına geliyordu sanırım.

    • **

    Onur

    Elim kolum bağlı sandalyede dururken bütün kemiklerim sızlıyordu. O şerefsiz beni kandırmıştı Ahmetin yerimi alması durumunda beni bırakacağını sanıyordum ancak onun amacı ben de dahil hepimize korkunç işkenceler ederek öldürmek.

    Ahmet'in cinlerini benim için gönderdiğini haber aldığı anda bedenimi ele geçirmişti beni o cinlerin önüne attı. Ahmet'e ulaşmak için bir an bile düşünmeden beni sattı. Bedemimin içinde olduğu süreç boyunca kontrol tamamen ondaydı ama bu benim için bir fırsata dönüşmüştü. Kâbir'in düşüncelerini duyabilmeme olanak sağlamıştı, onun gözünde sadece bir yemdim.

    Eğer Ahmet'i alabilmeyi başarsaydı benden de kurtulacaktı çünkü ona hiç bir yararım kalmayacaktı. Ama düşmanını hafife almakla büyük bir hata yapmıştı itiraf etmeliyim ki Ahmet'i uzun zamandır tanıyor olmama rağmen yaptıkları benim bile ağzımı açık bırakmıştı.

    Emrindeki cinlerde güçlü olunca kesinlikle uğraşmak istemeyeceğim bir düşman olmuştu. Bir yolunu bulup buradan hemen kurtulmalıydım, kaçmayı başaramazssam Kâbir'in bana yaptığı işkenceleri mumla arar hale geleceğime neredeyse emindim. Gerçi bu noktadan sonra huzuru bir daha bulabileceğimi sanmıyordum ama pes etmeye niyetim yoktu.

    Bağlı olduğum iplerin sıkılığını kontrol etmek için bir kaç kez sertçe çekiştirdiğimde ipler yerinden bile oynamazken bileklerim felaket bir şekilde acıyordu. Düğümler tahminlerimin çok daha ötesinde sıkılmıştı içimden küfürler savururken bir yandan da ayaklarımı kurtarma çabasına girişmiştim.

    Büyük uğraşlar sonucu az da olsa gevşetmeyi başarmıştım. Pantolonun üzerinden bağladıkları için kaymasını sağlayabilmiştim. Sağ ayak bileğimi aşağıya bükerek diğer ayağımla da kalın urganı itmeye başladım. Kolay olmasa da başarmıştım, hızlıca etrafta göz gezdirdikten sonra koşulların uygun olduğuna karar vererek hâlâ bana bağlı olan sandalyenin izin verdiği ölçüde ayağa kalktım.

    Bu sandalyeden kurtulmak için onu kırmam gerekiyordu anlaşılan. Bacaklarımı biraz bükerek sıçramak için pozisyon aldım, yapacağım şey canımı çok yakacaktı! Olabildiğince yükseğe ve çapraz bir şekilde geriye doğru zıpladım. Amacım sandalyenin arka ayaklarını kırabileceğim kadar güçlü bir darbe indirebilmekti. Ahşap evde parçalanan sandalyenin sesi yankılanırken acı iniltilerimi ağzımda tutmaya çalışıyordum.

    Kırılan sandalyenin bazı parçaları belime ve bacaklarıma saplanmıştı ama hep böyle değilmidir özgürlüğü kazanmak için acı çekmek gerekir. Arkadaşlarımın, daha doğrusu eski arkadaşlarımın kaldığı odadan gelen sesler duyuyordum ama hiç biri dışarıya çıkmıyordu.

    Yaşanan bunca olaydan sonra haklı olarak korkuyor olmalıydılar. Yerde duran cam parçalarından birini alarak bileklerimdeki ipi kesmeye başladım. Cam aynı zamanda elimide kesiyordu ama bunu düşünecek vaktim yoktu hızlı olmalıydım, biraz daha beklersem eninde sonunda biri çıkacaktır. iplersen kurtulur kurtulmaz aksayan bacağımla olabildiğince hızlı bir şekilde merdivenlerden aşağıya inmeye başladım. Merdivenler bittiğinde özgürlüğüme açılan kapı tam karşımda duruyordu bir an bile tereddüt etmeden hızlıca kapıyı açıp ormana ilerlemeye başladım eğer köyün içinden gidersem görülme riskim vardı.

    Hız kesmeden hemen evin karşısında bulunan ormana daldım köyün etrafından dolaşıp ana yola çıkmalıydım sonrası için de elbet bir çare bulurdum.

    • **
    Ormanda ilerlemeye başlayalı henüz beş dakika bile olmamıştı ki bir kadın sesi duydum gecenin bu saatinde ormanın içinde olduğuna göre bu normal biri olamazdı. Çalıların arasında kendimi olabildiğince gizlemeye çalışarak sese doğru ilerledim. Mantığım hemen yoluma dönmemi söylese de merakıma yenik düşüyordum.

    Sesin kaynağını gördüğümde iyi ki merakım üstün gelmiş diye düşünmeden edemedim. Ahmet'in cinlerinden biri ona adı ile seslenip sarsarak kendine getirmeye çalışıyordu. içinde bulunduğu çukurdan ve üzerinde duran kefenden anladığım kadarı ile şeytan kefeni kullanarak Azrail yokuşuna gitmişti. Bu çocuk tam anlamı ile delirmiş olmalıydı Kâbir'e kendini altın tepside sunmuş.

    Onun adına bir felaket olsa da benim işime geliyordu. Eğer şimdi gidip onu kurtarırsam biraz da oyunculuk ile yanında kendime bir yer bulabilirdim. Hemen saklandığım yerden çıktım ve yanlarına gittim. Cin benim orada olduğumu fark eder etmez bir anda karşıma dikildi.

    Korkumu gizlemek adına suratımı astım üzgün ve pişman görünmeliydim. Tabi bu arada aklımdan geçenlere de dikkat etmeliydim Kâbire kafa tutmayı göze aldığına göre güç bakımından ondan aşağı kalır yanı yoktur.

    " Bırak yardım edeyim, ona yaşattıklarım yüzünden vicdanım beni rahat bırakmıyor! En azından bir faydam dokunursa ondan helallik isteyecek yüzüm olur!"

    Yana doğru bir adım attım attığımda cin tekrar önüme geçti, anlaşılan efendisine epey bağlıydı. " Bana izin vermezssen burada can çekişmesini izlemek zorunda kalırsın! Gittiği yerde o şerli kim bilir ne işkenceler yapıyordur! Bunları ben de yaşadım artık Kâbir ile bir bağım yok !"

    Hiç bir hamle yapmadan onun tepkisini bekledim. Bir süre gözlerimin içine baktıktan sonra belli belirsiz bir hareket ile yana çekildi. Ona hafifçe başımı eğdikten sonra hemen gidip Ahmet'i kucaklayarak kaldırdım. Teni ölü gibi bembeyaz olmuştu bedeni soğuk ve ağırdı nefes alıp veriş seslerini duymasam öldüğüne yemin edebilirdim.

    • **

    Onu taşımak her ne kadar canımı yaksa da mecburdum aksayan ayağım ve kopacakmışçasına ağrıyan belimle neredeyse koşarcasına ilerliyordum. Neyse ki ev görünmüştü açık bıraktığım kapıdan içeriye girdiğimde büyük bir hevesle indiğim o merdivenleri kuşku ile geri çıkmaya başladım. Düşmemek için büyük bir çaba sarf ediyordum yaklaşık on bir-on iki merdiven olmasına rağmen oraya çıkmak şu an benim için dağa tırmanmaya eş değerdi.

    Üst kata zar zor ulaştığımda Ahmet'i pencerenin altında bulunan eski kanepeye yatırıp başının altına yastıklardan birini koydum. Şimdi yapmam gereken bekleyip olacakları izlemek, pişman görünmek ve doğru kararı verdiğimi ummaktı.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster