/i/Siyaset

Saygı Çerçevesinde Özgür Siyaset Platformu
  1. 1.
    +1 -1
    Bugün temel sorunumuz Atatürk ilkelerinden ayrı düşmüş bir yönetim anlayışıyla yönetiliyor olmamızdır. Neden HAYIR dememiz gerektiğini Atatürk ilkeleri üzerinden anlatacağım.

    Akp'li ismail Kahraman ki kendisi şuan Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanıdır; yeni anayasada LAiKLiK olmamalı , dindar bir anayasa yapalım dedi. Bu kişi TBMM başkanı... Laiklik konusuna bir de Türkiye'nin komşuları için düşüncesine bakalım. Rusya, iran,Suriye ve Türkiye arasında imzalanan mütabakata göre Suriye'nin "seküler" bir devlet yapısında olacağı konusunda anlaşmaya varmışlar. Seküler devlet din ile yönetilmeyen yani laik devlet demektir. Konu komşular olunca laiklik vurgusuna önem gösteren iktidarımız bizim ülkemiz söz konusu olunca laikliği dinin önünde bir engel olarak görüyor olacaklar ki laiklik yeni anayasada olmamalı diyorlar. Türkiye Cumhuriyeti'ni Türkiye islam Devleti yapmak istiyorlar. Bir kahvehanede laiklik bayrağına sarılmalıyız, laiklik kardeşliktir birlik beraberliktir diyen gençler tutuklandı. Anayasada bulunan bir ilkemize sahip çıkın diyen gençler tutuklanırken nasıl LAiK bir ülke olabiliriz?

    CUMHURiYETÇiLiK ilkesinden ne kadar uzak kaldığımızı da son günlerdeki başkanlık konuşmalarından ve demokrasinin aldığı darbelerden görüyoruz. Güçler ayrılığı ilkesini yıkıp yasama ve yürütmeyi ve hatta yargının bir kısmını tek kişide toplama girişimleri ile bugün CUMHURiYETÇiLiK büyük bir tehdit altında. Halkın bilgi alma özgürlüğü, habercilerin haber yapma özgürlüğü, yazarların yazı yazma , okurların istediği yayını okuma özgürlüğü bugün tehdit altında ve hatta engellemelere, tutuklamalara maruz kalıyor. Ohal kapsamında 177 yayın organı kapatılmış durumda ve onlarca tutuklu gazeteci bulunuyor. Ohal ile birlikte anayasaya aykırı bir şekilde görevden almalar, kurum kapatmalar ve ihraçlar yaşanıyor. Demokratik bir ülke olmaktan uzaklaştığımızın en büyük göstergesi yargının bağımsızlığını yitirmiş olmasıdır. 500'den fazla askeri öğrenci er, erbaş bugün hala tutuklu. Normal şartlar altında bu emir kulu olan çocukların Türk savcıları hakimleri tarafından ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmaları gerekirdi. Fakat bugün mevcut iktidarın yargıya olan baskısı neticesinde bu çocuklar suçsuz yere hapisteler. Hakkında soruşturma yapılması için dahi diğer 15 AYM üyesinin onayı gerekirken ohal kapsamında 2 AYM üyesi ters kelepçeyle emniyete zütürüldü. Darbe araştırma komisyonu darbeyle alakalı en büyük soru işaretlerini barındıran kişileri dinlemek istedi fakat izin verilmedi ve geçtiğimiz günlerde komisyon görevini tamamladı dendi ve komisyon kapandı. Akıllarda mit başkanı, genelkurmay başkanı hakkında sorular olduğu gibi kaldı. Eğer bağımsız yargımız olsaydı bu darbeciler komisyonda dinlenir, darbeyle alakası olan siyasiler hesap verir ve darbeyi önleyemeyenler, ihmali olanlar görevden alınırdı.

    Her türlü MiLLiYETÇiLiĞi ayaklar altına aldık, milliyetçilikle, ulusçulukla hesaplaşma vaktimiz geldi diyen bir iktidarın MiLLiYETÇiLiK'ten ne kadar uzak olduğunu söylememiz her halde hata olmaz. Terör örgütleriyle her türlü yakınlığı kuran, Türk milletini aşağılamaya varan tavizler veren bir iktidar ile milliyetçilik asla ve asla bağdaştırılamaz ve bundan sonra da bu çizgiye gelmeleri asla mümkün olmayacaktır. Türk milliyetçiliği Türk milletini muhasır medeniyetler seviyesine ulaştırana kadar durmadan çalışacağız demektir. Türk'e kaldırılan eli kırıp atmak demektir. Bu millet için bu devlet için çabalamak demektir. Türk milliyetçiliğini, etnik milliyetçilik yapan bölücü terör örgütünün kürtlük davasıyla bir tutan bir iktidar. Bizim milliyetçiliğimiz etnik milliyetçilik değildir. Açıkladığım üzere ve Anayasamızda da açıklandığı üzere bizim milliyetçiliğimiz bellidir. Bu çerçevede MiLLiYETÇiLiĞi ayaklar altına alanlar bizimle asla aynı çizgide buluşamayacaktır.

    HALKÇILIK ilkesini düşünelim. Halkın sınıflara ayrılmaması, halk arasında bir ayrım olmaması olarak tanımlayabileceğimiz ilkemizi düşünelim. Zenginlerin giderek daha da zenginleştiği, yoksulların giderek yoksullaştığı bu zamanlarda halkın sınıflara ayrılmak durumunda kalmadığını söyleyebilir miyiz? ihalelerin yandaşlara verilmesi, tüm kamu kurumlarına getirilmiş olan sözlü mülakat ile torpili olanların işe girmesi ve torpili olmayanların hayatına iş arayarak devam ettiği bu günlerde sınıflara ayrılmamış olduğumuzu kim söyleyebilir? Zengin-yoksul , torpilli-torpilsiz, yandaş-vatandaş diye sınıflara ayrıldık. Üstelik hacı hoca şeyh diye milleti dolandıran sahtekarlara hürmet de artmış durumda. Tarikatlar bunun en büyük dayanağıdır. Kaldı ki bu tarikatların ne kadar tehlikeli olduğunu 15 Temmuz'da canımızla bedel ödeyerek, Adana'da diri diri yanarak öğrendik. Halkın sınıflara ayrılmasında en büyük katkıya sahip olan bu iktidarla elbette bizim çizgimiz bir olmayacaktır. Bir örnek verecek olursak futbol kulüplerinin milyon dolarlarca vergi borcu affedilirken sokakta alnının teriyle seyyar arabasıyla pilav satan adamın arabasını denize atmaya çalışan zabıtaları verebiliriz.

    Devletin özelleştirmelerle girmiş olduğu zarar bir yana, kuruşu kuruşuna yabancılara ödenen paralarla millileşme adı altında devlete kazandırılan onlarca kurum ve kuruluş maalesef ki özelleştirme adı altında satıldı. DEVLETÇiLiK ilkemize aykırı olan bu durum neticesinde devlet milyarlarca dolarlık bütçe açığı ile boğuşuyor. 2000'li yılların başlarında başlayan özelleştirmelerle yandaş şirketlerin, firmaların milyon tl ye aldığı yerler on yıl sonra değer olarak milyar tl boyutuna geliyorsa burada bir yolsuzluk bir soygun var demektir. Devletin malını ucuza özelleştir zarar ediyor diye sat sonra on yıl geçsin ve o arazinin o kurumun değeri kat kat artsın. Bunun bir açıklaması olamaz. Özelleştirilen kurumlar arasında Türkiye'nin en büyük kurumları kuruluşları kâr oranı yüksek olan yerler de var. Haliyle bu özelleştirmelerin amacı Türk devletinden koparılan yerli kurumları yabancı sermayeye kazandırmak ve yandaşları doyurup besleyip büyütmekten başka bir şey değil.
    Devleti soyanlar elbette bizimle aynı çizgide buluşamayacaktır.

    iNKILAPÇILIK Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün diğer ilkelerinin durağanlığını yıkan, daima çağın gereklerine uyum sağlamasını sağlayan, yenilikçi özellikteki ilkesidir. Bu bağlamda yapılan harf inkılabı, kıyafetlerde yenilik, ölçülerdeki yenilikler, Türk kadınına verilen haklar çağa uyum sağlamak için uygulanmış inkılaplardır. Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verildiği zaman henüz modern dediğimiz Avrupa ve Amerika'da kadınların böyle bir hakkı yoktu. O yüzden bugün kadınlarımız özellikle, Atatürk'e, ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak konusunda en önde olmalıdırlar. Türk kadınını kara çarşafa büründürüp, sosyal hayattan koparmak isteyen, toplumdaki yerinden memnun olmayan, şort giydiği için tekmelenen kadının haklarını savunamayan, bu suçu işleyenlerin gereken cezayı almasını sağlayamayan, tecavüz, taciz skandallarıyla gündeme gelen kurumlara gereken cezayı vermek yerine sahip çıkan, ve hatta binlerce can kurtarmış olan AKUT'tan devlet arazini alırken bu tecavüzcü kurumlara devlet arazini 49 yıllığına karşılıksız kiralayanlar elbetteki bizimle aynı çizgiye varamayacaklardır.

    Çare Atatürk'tür. Atatürk ilke ve inkılaplarına sarılmaktır. Çağın gereklerine uymaktır. Muhasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için çalışmak çabalamaktır. Terörün başını ezmektir. Bilgiyle birikimle bilimle sanatla bunu başarmaktır. Bir olmak birlik olmak işte bu yollardan geçiyor.
    Atatürk bu ülkenin tek kurtuluş yoludur,
    "Bir gün fikirlerim bilimle çelişirse bilimi seçin." diyen bir önder.
    Ruhun şad olsun...
    ···
   tümünü göster