/i/Tarih

''Tarih bir meslektir, bir hobi, gevezelik, anekdot ya da asparagas değildir.'' (Pierre Goubert)
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +1
    Yıl 1924, aylardan Haziran, Cumhuriyetimiz kurulalı 8 ay olmuş. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal (henüz soyadıkanunu çıkmamış) ve bir avuç arkadaşı, birbiri ardına yapacakları devrimlerin ön hazırlığını yapmakla uğraşıyorlar.
    Köşk’den baş yaver Salih Bozok bey beni arıyor ve “Gazi”nin beni derhal görmek istediğini söylüyor. Acele ile Çankaya’ya Köşk’e gidiyorum ve çalışma odasında masası başında oturan “Gazi”nin karşısına geçiyorum. “Otur çocuk” diyor ve bana bir
    evrak uzatıyor. “Sesli oku çocuk!!!” diyor.
    Evrak bir mektup. Sol üst köşesinde Fransızca yazılmış, “Sovyet ve Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Genel Sekreterliği” amblemi var. Mektup tercümesi
    şöyle:
    “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine.”
    Bizler dost ve kardeş S.S.C.B., siz sayın cumhuriyetinize kuruluşunuzun 1.nci yıl dönümünde bir armağan vermek istiyoruz. Moskova Devlet Senfoni Orkestrası ve Korosu’nu Beethowen’in 9. Senfonisini seslendirmek üzere, günü tarafınızca belirlenen bir tarihte, Ankara’ya yollamak istiyoruz.
    Bu armağanımızı kabul ederseniz kıvanç duyacağız.
    Hürmetlerimle,
    Vladimir Ilyich Lenin
    Genel Sekreter“

    Bu mektubu okuyunca çok heyecanlandım, ve düşünmeden “Paşam, bu fırsatı kaçırmayalım” dedim. Mustafa Kemal Paşa bir an düşündü ve “Çocuk, bu konseri nerede vereceğiz. Park’ta olmaz, kapalı konser salonumuz ‘yok’” dedi.
    Bende “Paşam, müsaade ederseniz, Cebeci deki Halkevi’nin iç mekanını bu konsere uygun düzenleyelim ve konseri orada verelim” dedim.
    Paşa “Tüm sorumluluğu üstüne alıyor musun” diye sordu. Bende ‘evet’ deyince; Salih Bey’e döndü, “Maarif Vekilini ara, Cevat Memduh’u ona gönderelim, gerekli hazırlıklar yapılsın; 30 Ekim 1924 akşamı bu konseri Ankara’da dinlemek istediğimizi, resmi bir yazı ile Lenin’e bildirelim” dedi.
    Ben eteklerim zil çalarak, ama biraz da endişeli, Köşk’ten ayrıldım. Halkevinin taş duvarları keten örtüler ile kaplandı, orkestra ve koronun yer alacağı, ahşap platform inşa edildi. Birde, girişin hemen üstüne ahşaptan merdivenle çıkılan bir cumhurbaşkanlığı locası inşa edildi.

    Büyük bir heyecanla, konser gününü beklemeye başladık. 100 küsur kişiden oluşan bu orkestra ve koro elemanları, gruplara ayrılarak Ankaralıların evlerinde misafir edildi. Çünkü kalacak otel yoktu.
    Biz konser gününü beklerken, Salih Bey tekrar beni aradı ve “Gazi”nin yanında konseri izleyeceğimi bana bildirdi. Konsere, tüm yabancı elçilik mensupları, tüm bakanlar ve millet vekilleri, orkestra üyelerini misafir eden Ankaralı aileler ve bir miktar basın mensubu davetli idiler.
    Ben Gazi Paşa ile Cumhurbaşkanlığı locasına geçerken, tüm orkestra ve korosu ayağa kalktı ve bizim istiklal Marşımızı 4 sesle söylediler.
    Ben Paşa’nın irkildiğini ve gözlerinin dolduğunu fark ettim. Neyse herkes tekrar yerine oturdu ve çok başaralı bir konser dinledik.
    Konserden sonra verilen resepsiyonda, Salih Bey bana uzaktan işaret etti ve ben tekrar Gazi Paşa”nın yanına gittim.
    “Çocuk, derhal pasaportunu hazırla! Fransa’ya gidiyorsun” dedi. Ben “Paşam niçin gidiyorum” deyince, “ Bak oğlum, taşıma su ile değirmen dönmez. Sen şimdi Fransa’da gerekli müzik eğitmenlerini ikna edeceksin ve onları Ankara’ya davet edeceksin. Biz burada konservatuarı kuracağız ve eğitimli müzisyenler yetiştireceğiz” dedi.

    Bu öykünün sonrasını hepiniz biliyorsunuz: Mugibi Muallim Mektebi’nin konservatuara dönüştürülmesi, Riyaseti Cumhur Orkestrasının kurulması, Opera Binası’nın açılması; orkestranın çeşitli il ve ilçelerde klagib müzik konserleri vermesi ve halkımızın yavaş yavaş kulağının bu tip müziğe uyum göstermesi.

    Bu gerçek öykü yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir devrime ışık tutan ve yol açan bir öyküdür. Bu öyküyü bizzat yaşamış rahmetli müzikolog Cevat Memduh Altar’dan defalarca dinledim. Selçuk Şahin.

    ……………………..

    Atatürk 1922’de Bursa’da kendisini karşılayan çocuklara diyor ki:
    “Küçük hanımlar, küçük beyler!
    Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız!
    Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz.
    Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız.
    Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!”

    …………………………

    “…Mustafa Kemal’de hayran olduğum iki olağanüstü nitelik var. Biri alev gibi parlayan yurt sevgisi; öteki, eserine mutlak bir mantık ve birlik sağlayan özgüven… Bir tek adam her şeyi tasarlamış, her şeyi gerçekleştirmiştir. O’nun kazandığı ün ve gördüğü saygının yüceliği ve eşsizliği kolayca anlaşılır……Sizlere şunu söylemek isterim ki; Mustafa Kemal’e katip olmak isterdim. Sebebi de, O’nun her akşam sofrasında bulunup, yüksek fikirleriyle beslenmek dileğinde oluşumdur. Böylece her akşam üniversite bitirmiş olacaktım. Çünkü Mustafa Kemal ile bir saat sohbet etmek bir üniversite bitirmek kadar değerlidir…” EDOUARD HERRiOT. Fransa eski Başbakanı

    —————————-

    Necmettin Sadak Atatürk’e sorar:

    -Madem ki bu meclis Cumhuriyet ilan etmeye kendisini selahiyetli gördü; o halde başka bir meclis bir gün meşrutiyet ilan ederse ne yaparsınız?

    -Olabilir. Fakat hepsini sopa ile kovalarım.”

    …………………………..

    “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.”

    “Geldikleri gibi giderler”

    “Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.”

    “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.“

    “Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı varolmalarının yegane koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.”

    “Egemenlik verilmez, alınır”

    “Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir”

    “Ne mutlu Türk’üm diyene!”

    “Yurtta sulh, cihanda sulh!“

    kaynak: https://bpakman . wordpress.com/ataturk/ataturk-hakkinda/
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster