hayat böyle işte beyler, neredeyse 70'lik dedem, işten her çıktığımda köşebaşında simitlerle bekleyen garibim, bugün de oradaydı..

saat beş buçuk, yağmur şakır şakır, durağa yürüdüm, baktım dedem simit arabasının başında yarı kambur oturuyor..

öyle onu izledim, bir anne simit istedi dededen, hiç üşenmedi, önce plastik eldiveni taktı dede, sonra bir kağıda sardı simidi, içine peçete koydu, bir de poşete koydu onu, başkası olsa kağıda bile sarmaz, gözlerim doldu..

gittim yanına, işler nasıl amca? deyip gülümsedim.. vasat dese alacağım 20-30 simit, maaşımı da yeni almışım zaten, iyi evladım, şükür işte doyuyor karnımız, başka ne isterim dedi..

utandım ulan.. neler için bozuyoruz mutluluğumuzu, şu amcanın huzuruna bak, niye yetinemiyoruz biz?

sonra kalktı ayağa dedem, baktım başka bir yere sürüyor, malum yağmur.. dur amca, nereye gidiyorsan ben süreyim yorulma sen dedim, başta karşı çıksa da kabul etti güzel yüzlü dedem..

epey yürüdük, ara sokağa girdik bir tane, eve gidiyormuş meğer, kapıda durduk, yavrum ellerin dert görmesin, allah razı olsun dedi, lafı mı olur dedem dedim, içeri davet etti yağmur durana kadar, dinlenirsin falan dedi, kırmadım dedemi..

girdim içeri, çok gezmeden oturdum bir yere, dedeyi bekliyorum, bir yere gitti, dedim çay yapacak herhalde, sohbeti de güzel olur dedemin, bekledim..

dede bir geldi, anadan doğma.. sağ kolunu kapının tahtasına dayadı, işaret parmağını takma dişlerine atıp gib beni dedi o yarı öksürüklü sesiyle..

kalkıp takma dişlerinin süslediği dudaklarına yapıştım, dilim ağzının içini okşarken, elimle de pipisini ovuşturdum, bir süre böyle devam ettikten sonra kanepeye geçtik, pasifim ben dedi, domalttım, kambur sırtına dayadım ellerimi, vurdum kırbacı, vurdum kırbacı, buruş buruş olan züt eti sallanıyordu, bir süre sonra ikimiz de titreye titreye boşaldık.. artık her gece buluşuyoruz, bütün simitlerini de ben alıyorum..